6 Haziran 2014 Cuma

5 HAZİRAN, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ KUTLU OLSUN!..

5 HAZİRAN, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ KUTLU OLSUN!..
"Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır."
Mustafa Kemal ATATÜRK
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
Güzel ülkemizde ağaç yerine ucube binalar dikiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler, 1972 yılında 5 Haziran’ı, “Dünya Çevre Günü” olarak ilan etmiştir. Her yıl çevre sorunlarına dikkat çekmek için bir ana tema belirlenir ve dünyanın dikkatine sunulur.
Bu yıl ki ana tema konusu; Günümüzde dünya medeniyetlerini tehdit eden en büyük çevre sorunlarından biri iklim değişikliği ve denizlerin yükselmesidir. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler 2014’ü ‘Kalkınmakta Olan Küçük Ada Devletleri Yılı’ilan etti. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde de iklim değişikliğinin küresel etkilerinden deniz seviyesindeki artış sorununu gündeme taşıdı (04.06.2014-Hürriyet).
Korkarım ada ülkeleri ile bizim gibi sahili olana diğer ülkeler de büyük risk altında. Çünkü TEMA’ nın da belirttiği gibi;
·         Atmosferdeki karbondioksit miktarı, insan kaynaklı faaliyetler sebebiyle son 800 bin yıldır gelmediği bir düzeye geldi.
·         Fosil yakıt kullanımı, ormanlar ve tarım arazileri gibi yutak alanların kaybedilmesi, hızla artan karbondioksit miktarı, iklimin insan kaynaklı sebeplerle değişmesine sebep oluyor.
·         Değişen iklimler Dünya’daki tüm ekosistemleri ve medeniyeti etkiliyor. Kuzey Buz Denizi’ndeki buzulların iklim değişikliğine bağlı olarak erimesi ile deniz seviyesi yükseliyor. Gerçekleşen kuraklık, sel, fırtına gibi aşırı hava olayları; Türkiye dahil olmak üzere bir çok ülkeyi ciddi şekilde etkiliyor.
·         2013 Dünya Afet Raporu’na göre, en fazla ölümün siklon, sel ve su baskınlarında yaşandı. Sel ve su baskınlarından dolayı 2 milyon insan mağdur oldu. Türkiye’de de, tüm dünyada olduğu gibi, başta kuraklık ve seller olmak üzere meteorolojik ve hidrolojik afetler oldukça sık meydana geliyor, ciddi can ve mal kayıplarına yol açıyor.
·         2012’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan çalışmaya göre, Türkiye’de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük şehirlerde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaşmış durumda. Sadece yıldırımların yol açtığı can kaybı sayısı ise son iki yılda yüzlerce kişiye ulaştı.
Değerli arkadaşlar,
Son uyarı da Güzel İstanbul’umuza Pazartesi günü geldi. Akşam saatlerinde etkili olana gök gürültülü sağanak yağış birçok yerde sellere neden oldu. Üsküdara da yağan şiddetli yağmur yüzünden sahil kısmında sel suları duvarların boyunu aştı. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi üstten bakıldığında, sanki sahil denizle sıfırlanmış gibi görünüyordu. Yani deniz tüm karayı kapsamış gibiydi.
Üsküdar kıyısında vapur ile minibüs - 02.06.2014
Umarım doğanın bu önemli uyarılarını tüm yerel ve genel yöneticilerimiz ile danışmanları iyi algılar ve gereken önlemleri en kısa sürede alırlar. Kazanan güzel ülkemiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.
Sevgi ve saygılarımla (05.06.2013)
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

3 Haziran 2014 Salı

DÜNYA’DA VE TÜRKİYE' DE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM POLİTİKALARI; Hamdi DAĞ - STD (Sürdürülebilir, Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği) Genel Başkanı

DÜNYA’DA VE TÜRKİYE' DE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM POLİTİKALARI
Hamdi DAĞ
STD (Sürdürülebilir, Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği) Genel Başkanı
Dünyada 1960’lı yıllara kadar çevre koruyucu, çevre iyileştirici bir alan olarak tanımlanan tarım sektörünün bu özelliği; 1970’li yıllardan itibaren sorgulanmaya, tartışılmaya başlanmış ve tarım sektörünün toprak işleme tekniklerinden başlayarak, sektörde kullanılan girdiler, bu girdilerin üretim ve kullanım süreçleri, kullanıldığı ürünler üzerindeki etkileri ile tarımsal ürünleri tüketenlerin üzerinde ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri sorgulanmaya başlanmıştır.. Araştırmaların yönünün kirlenme, çevre kirliliği, kalıcılık konularına çevrilmesi ile ortaya çıkan sonuçlar; tarım sektörünün çevre kirliliği üzerindeki etkisinin sanıldığından daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Gelişmiş ülkeler sürdürülebilir tarım konusu ile 1900’lü yılların başında ilgilenmeye başlamış, gelişmekte olan Uluslar arası Sürdürülebilir Tarım Birliği ve Uluslararası Organik Ürün Hareketleri Organizasyonu hareketleri Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının araya girmesi üzerine sekteye uğramıştır. İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle hareket tekrar başlamıştır.
Günümüzde merkezi ABD’ de olan’’Sürdürülebilir Tarım Birliği (SAA)’’ ve Merkezi Almanya’da olan “Uluslararası Organik Ürün Hareketleri İzleme Organizasyonu (IFOAM)’’ tarımsal üretimde sürdürülebilir tarım, temiz üretim ve temiz ürün çalışmalarını sivil toplum örgütleri olarak yapmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti 1995 yılında Rio de Janerio’da yapılan GATT toplantılarına Cumhurbaşkanı düzeyinde katılmıştır. Daha sonra adı “Dünya Ticaret Örgütü” olarak değişen Gümrük Tarifeleri Ticaret Anlaşmasını (GATT) imzalamış ve bu anlaşma 1995 yılı Aralık ayında resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu anlaşmanın tarım bölümünü okuyan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında çalışan bir grup Ziraat Mühendisi, bu anlaşmanın, tarım sektöründe yaratacağı sorunları görmüş ve bu sorunların aşılabilmesi için Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bir dizi uygulama projeleri hazırlayarak sunmuşlar ve uyarmışlardır.
Dönemin üst yöneticileri GATT anlaşmalarının tarım sektöründe getireceği değişiklikleri anlamadıklarıiçin söz konusu projelerinde anlamamış ve kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine bu küçük grup “ Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği” adı altında Bakanlıkta çalışan mühendisler ve Polatlılı birkaç aydın üretici ile Türkiye’de ilk defa sürdürülebilir kavramını kapsayan bir sivil toplum hareketi başlatmıştır.
Türkiye’de 1996 yılında bu konuda çalışmak üzere uluslararası statüde kurulan STD ‘’Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği’’ bu günkü adı “STD-Sürdürülebilir Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği”olarak yoluna devam etmektedir. Kurulduğu 1996 yılından bu güne dek üyelerine, ülkemiz çiftçilerine, üreticilerine, tüketicilerine gelişen teknikleri, bilgileri ve disiplinleri projeler, eğitim, tanıtım ve yayım çalışmaları ile gönüllü olarak sunmaktadır.
GATT ANLAŞMASI VE TÜRKİYE:
GATT Anlaşmasıile Türkiye’de tarım sektörünün mevcut üreticilerle sürdürülemeyeceği ve tarım sektöründe yeni aktörlerin yer alacağı öngörüldüğü için, dernek mevcut üreticilerin varlıklarını devam ettirebilmeleri amacına yönelik olarak bu adı almıştır.
Dernek tüm canlılarda fıtraten var olan neslini devam ettirme içgüdüsünün, sosyal boyutundan hareket etmiştir. Doğada var olan bildiğimiz tüm canlıların ilk ve temel görevleri kendi nesillerinin devamlılığını sağlamaktır. Darwin’in önermeye çalıştığı gibi her canlı, doğada değişime uğrayarak bu günkü formlarını almıştır tezine karşılık, yaratılmış her canlı neslinin devamı için doğadaki ve yaşamdaki değişime uyabilmek, neslini devam ettirebilmek amacı ile sürekli değişim halindedir ve bu değişim devam etmektedir.
O halde sürdürülebilirlik yaşamın devamı ve devamının sağlanması olarak düşünülmelidir. Bu bir canlı olabileceği gibi, bir ülke, bir sosyal kurum, bir sektör ve bir işletme olabilir.
Tarım sektörünün sürdürülebilirliği, bu sektörün kullandığı tüm kaynakların sürdürülebilirliği ve sektör yaşayanlarının ekonomik sürdürülebilirliği ile mümkündür. Tarımın üretim kaynakları tarım toprakları, tarımsal su, güneş enerjisi, gen kaynakları,sermaye ve üreticidir.
Tarım topraklarının sürdürülebilirliği bu toprakların canlılığının, verimliliğinin korunması ve geliştirilmesi anlamını taşımaktadır. Toprağın bizatihi kendisinin canlı olduğunu 1933 yılında Sovyet Bilim adamları tarafından ispat edilmiştir. Toprak oksijen tüketen bir canlıdır. Bu canlılık sayesindedir ki insanoğlunun işlemediği ve yaşamadığı alanlarda binlerce bitki yaşamakta ve barınmaktadır. Bilim hala toprakta var olan ve toprak alkalileri olarak sınıflandırılan Tantallar grubu elementlerin fonksiyon ve görevlerini çözememiştir.
Ancak 1848 yılında kimyasal gübrelerin tarım topraklarına atılması ile birlikte, tarım topraklarının bu canlılıkları yavaş yavaş yok edilmeye başlamıştır. Canlılar üzerinde en baskın gen tembellik genidir. Toprağa hazır olarak verilen kimyasal maddeler bu toprakta yaşayan canlılarım tembelleşmesine neden olmaktadır. Tembelleşme görev yapmadan uzaklaşmaya ve hazır besin maddelerini tüketmeye yönlendirmekte bunun sonucu olarak, hazır besin maddesi verilmemesi halinde bitkisel üründe verim alınmamasına neden olmaktadır.
ABD’ de 125 yıllık çakılı deneme sonuçlarına göre, her 5 yılda bir, topraktan almakta olduğumuz verimi koruyabilmek için kullanmakta olduğumuz kimyasalları 2 kat artırmak zorundayız. Bu bir taraftan ekonomik olarak üreticiyi zorlamakta, diğer taraftan da toprakların canlılığı her yıl biraz daha azaltmakta ve sonunda toprak ölmektedir. Bu gün kara alanlarında bu verimsizliğe düşen on binlerce hektar tarım toprağı bulunmaktadır. Büyük ümitler bağladığımız GAP bölgesi sulama alanlarında da bu ölüm sorunu yaşanmaya başlamıştır.Nevşehir-Niğde bölgesinde 30-40 yıldan beri büyük ölçekte patates tarımnda aşırı kimyasal gübreler kullanılarak yapıldığından 2000 yılından itibaren toprakta çoraklaşma ve bozulmalar had safhaya ulaştığından ürünlerde hastalık ve verimsizlik başlamıştır.Neticede o tarihten bu güne kadar karantina uygulanmaktadır.
Aral gölü felaketi bunun en canlı misalidir. Diğer taraftan insanoğlunun ulaşamadığı Amazon ormanlarında bitki ve canlı gelişim hızı hala dünyanın en hızlı canlı gelişimidir. Bu bitki gelişim hızına seralardaki su kültürü ve tam otomatik atmosfer kontrolüyle bile ulaşılamamıştır.
Bu verilerışığında tarımsal üretimin ana kaynağı olan tarım topraklarımızın korunması,geliştirilmesi sürdürülebilir tarımın temel görevlerinden biridir. İkinci temel kaynak sudur. Su tüm canlıların temel maddesi olup, bitkiler için ise ayrıca üretim aracıdır. Dünyamızda hızla tükenen en hayati değer temiz su kaynaklarıdır. Bir su küresi olan dünyamızın temiz su miktarı toplam suyun ancak %11’idir ve bu kaynak karada yaşayan tüm canlılar tarafından paylaşılmaktadır.
Bu paylaşım düşünülerek suyun doğru, yeterli ve zamanında kullanımı sürdürülebilir tarım için vazgeçilmez kurallardan biridir. Bir taraftan tarımda kullanılagelen kimyasalların toprak ve yeraltı sularını kirletmesini önlemek, diğer taraftan bitki gelişimi için yeterli ve temiz suyun bitki kök bölgesinde (en azından tarla kapasitesinde) bulunmasını sağlamak zorunluluktur. Tarımda kullanılan bu suyun tuzluluğu ve asitliği bilinmelidir. Bitkisel üretim suyu kullanmak zorunda olduğumuz bir sektör olmakla birlikte, kirletilmiş suların temizlendiği doğal bir arıtma sistemidir.
Bu sistem yanlışsanayi ve tarımsal uygulamalar sonucunda kirletilmiş suyun tekrar kullanılabilir suya dönüşümünü sağlamaktadır. Su temizleyen bataklık bitkileri ve bunların içinden insan tüketimine uygun çeltik, şeker kamışı tarlaları ağır metaller nedeni ile kirletilmiş suyun içindeki ağır metalleri tohum kavuzlarında tutup biriktirerek, suyun temizlenmesini sağlamaktadır. Sürdürülebilir tarımda bir taraftan suyu doğru ve rasyonel kullanmak, diğer taraftan, kirletilmiş suların temizlenerek yeniden kullanımını sağlamak gibi bir işlevi vardır.
Güneş enerjisi Dünyamızın tek enerji kaynağıdır. Bütün enerjiler bu kaynaktan türemişlerdir. Bu enerjiyi kullanarak bu enerjiden madde içinde depolanabilir enerjiyi yaratma görevi bitkilerindir. Dünyamızın güneş etrafında 365 günde bir tür atmasının yarattığı mevsimlerin bir benzerini güneş sistemi novanın etrafında 5 milyon yılda bir yapmaktadır. Etkisini bu yıllarda hissettiğimiz global ısınma önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır.
Çünkü güneş sistemimiz novaya yakınlaşan yörüngededir. Bu değişim doğal olarak dünya ikliminin değişimine neden olacaktır. Dönenceler kuzey ve güney yarım küreye doğru ilerleyecek ve bu gün kuzey Afrika da var olan hava olayları önce Akdeniz sahillerimize sonrada kuzeye Karadeniz sahillerimize kadar çıkacaktır.
Bu iklim değişikliği önce böceklerin sonra hayvanların ve en sonrada bitki örtüsünün değişimine neden olacaktır. Ekvatordan, kuzey ve güney kutbuna kadar tüm iklim koşullarında yaşayabilen tek canlı insan olduğuna göre, diğer bütün canlılar bu değişime göre yeni yaşam alanları için göç edecekler ve dünyanın yaşam alanlarıdeğişecektir. Bunu önlemek ve durdurmak mümkün olmadığına göre, sürdürülebilir tarım için değişen iklim koşullarına göre bitki pateni nin değişimine hazırlanmak zorunda olacağız.
Tarım sektörü doğada var olan gen kaynaklarını kullanarak üretim yapmaktadır. Ülkemiz bu gen kaynaklarının en önemli yerlerinden biridir. Ancak son yıllarda genetiği değiştirilmiş tohumların üretimi ve ticareti hızla artmaktadır. Sürdürülebilir tarım var olan gen kaynaklarını korumayı ve geliştirmeyi temel ilke edinmiştir. Mevcut genlerin melezleri ile üretimin artırılması ve/veya dayanıklı türlerin üretilmesi ile bu karıştırılmamalıdır. Melezlik doğa da mevcuttur ve doğanın bir parçasıdır. Ancak gen transferi ve mutasyonlar doğaya aykırıdır.
Her sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de sermaye üretimin ayrılmaz bir parçasıdır. Sermayeyi yaratmak, tüketebildiğimizden daha fazlasını üretebilmekle mümkündür. Doğal olanı da budur. Ancak başkaları tarafından yaratılmış değerleri ele geçirerek sermaye büyütmekte mümkündür.
Avrupa kıtasıköleliğin yasaklandığı 1930 yılına kadar en büyük sermeye birikimini, köle ticareti ve sömürge ülke kaynaklarının sömürülmesi ile elde etmiştir. Biriken bu sermaye bu gün tüm dünya ya empoze edilmeye çalışılan globalizmin, global ekonominin doğuşuna sebep olmuştur. Biriken ve harcama yeri olmayan uluslar arası sermaye yeni üretim kaynakları aramış, 1995 yılında yapılan DTÖ Anlaşmasının yarattığı hukuk çerçevesinde de gelişme yolunda olan ülkelerin sermaye yetersizliklerinden dolayı kullanılamayan kaynaklarına ulaşmıştır.
Sürdürülebilir tarım üreticinin sermaye birikimini sağlayabilecek, maliyetleri minimize eden ve ürünün pazar değerini artıran teknikler geliştirmektedir. Az toprak işleme, toprağı devirmeden işleme, kimyasallar yerine doğru ve doğal girdiler kullanma, hayvancılık sektörü atıklarının bitkisel üretimde, bitkisel üretim atıklarının hayvansal üretimde kullanılabilirliğini geliştirmektedir.
İz elementlerin kullanımlarını artırmakta, doğal mikroorganizmalarla toprak verimliliğini artırmak ve rasyonel ürün münavebesi ile tarımda maliyetleri düşürüp, sermaye birikimini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar ile üreticiyi toprağına ve kaynaklarına sahip çıkabilme gücü ve bilgisine ulaştırmaya çalışmaktadır. Aksi takdirde bu kaynaklar yine sermaye gücünün eline geçecek ve üretici bir zamanlar kendine ait bu topraklarda işçi olarak çalışan sıradanlığa düşecektir.
Sürdürülebilir tarımın en çok önem verdiği kaynak bizatihi üreticinin kendisidir. Üretici üretim kaynağı olarak toprağını, bilgi ve tecrübesini ve sermayesini koyarak geçimini sağlamaya çalışan bir müteşebbistir. Öyle bir müteşebbistir ki tüm kaynaklarınıüstü açık bir fabrikaya yatırmakta ve tüm yaşamını bu fabrikada üreteceği, miktarı ve fiyatı belli olmayan, pazarı belirsiz üretime bağlamaktadır.
Sürdürülebilir tarım işte bu üreticileri eğitmek, bilgilendirmek, örgütlemek, belirsiz pazarıbelirgin hale getirmek ve yatırıma başlamadan bu yatırımın sonunda ne kazanabileceğini bildirmek görevini üstlenmektedir.
Sürdürülebilir tarımın ulaşımı en zor hedefi budur. Bu hedefe ulaşabilmek için üreticilerde davranış değişikliği kazandırılmalıdır. Bu değişiklik bir nesille olmamaktadır. En az üç nesil bu çalışmaların devam ettirilmesi zorunludur.
Sürdürülebilir tarım prensipleri;
Doğal kaynaklar korunacak ve geliştirilecek,
Kullanılan girdiler doğaya ve tüketiciye zarar vermeyecek, yenilenebilir kaynaklar kullanılacak,
Sürdürülebilir tarım işletmesi, kendi girdilerini kendi işletmesi içinde, münavebeye uygun olarak üretecek,
Hayvancılık ve bitkisel üretim birbirlerine girdi temin edebilecek dengede olacak, hayvancılık atıkları, bitkisel üretimde girdi, bitkisel üretim atıkları hayvancılığın girdisi olacak,
İşletme dışa bağımlı olmadan ve doğal kaynaklarını azaltmadan üretimini, ekonomik boyutta sürdürebilecek,
Gerektiğinde işletme, kontrollü olarak kimyasal girdi kullanabilecektir.
Bu prensiplerin temeli tarımsal üretimin; doğal kaynakları olan Toprak, Su ve Bio çeşitliliğin korunarak, işletmenin ekonomik olarak sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır.
Sürdürülebilir Tarım Derneği kurulduğu 1996 yılında “Türkiye Sürdürülebilir Tarım Sempozyumu” yaptığında, 2005 yılında Türk tarımının içine düşeceği durumu, üreticinin çarpacağı kayayı ve Devletin desteklemelerle yapmak zorunda kalacağı düzenlemeleri bildiri ve data show olarak sunmuştu.
Ne yazık ki o gün sunulan bildiri bu gün gerçekleşmiştir. 1996 yılından beri eğitim, bilgi ve destek verdiğimiz üreticilerin çocuklarının bu çabaya devem ettiğini görmekteyiz. Bu sürdürülebilir Tarımın planlandığı gibi geliştiğini ve büyüdüğünü göstermektedir. Sabır ve heyecanla bu çalışmalar devam edecektir. Bir nesil daha bu konularda bilgilenecek ve yetişecektir.
ORGANİK TARIM’IN TARİHÇESİ,
GELİŞİMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM
Dünyada Organik Tarım Hareketinin Başlaması, Doğuşu ve Gelişmesi
Dünyada tarımın çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ilk kez belirlenmesinin tarihi Orta Çağ’a kadar gitmektedir. İngiliz tarımcı Henleyli Walter 13. yüzyılda çift sürmede at kullanımının giderek yaygınlaşmasının orman alanlarının azalmasısonucunu yarattığını belirterek, tarımda işgücü olarak at kullanımına karşıçıkmıştır. Dönemin diğer bir tarımcısı Robert Grossetes’in yazdığı kitaplarda ve yazarı belli olmayan Husbandry adlı kitapta tarım topraklarının nadasa bırakılması, organik gübre ile gübrelenmesi ve tohumluğun mutlaka her yıl değiştirilmesi ile münavebenin tarımsal verim düşüklüğünün önleyebildiği betimlenirken uygun olmayan tarımın toprakları verimsizleştirdiği belirtilmiştir.
Dünyadaİzlenen Politikalar
Gelişmişülkeler sürdürülebilir tarım konusu ile 1900’lü yılların başında ilgilenmeye başlamış, gelişmekte olan Uluslararası Sürdürülebilir Tarım Birliği ve UluslararasıOrganik Ürün Hareketleri Organizasyonu hareketleri Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının araya girmesi üzerine sekteye uğramıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle hareket tekrar başlamıştır.
Günümüzde merkezi ABD’de olan’’Sürdürülebilir Tarım Birliği (SAA)’’ ve merkezi Almanya’da olan ‘’Uluslararası Organik Ürün Hareketleri İzleme Organizasyonu (IFOAM)’’tarımsal üretimde sürdürülebilir tarım, temiz üretim ve temiz ürün çalışmalarını sivil toplum örgütleri olarak yapmaktadır.
Türkiye’de 1996 yılında bu konuda çalışmak üzere uluslararası statüde kurulan STD‘’Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneğimizin’’ bugünkü adı STD Sürdürülebilir Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği olarak yoluna devam etmektedir. Kurulduğu 1996 yılından bugüne dek üyelerine, ülkemiz çiftçilerine, üreticilerine, tüketicilerine gelişen teknikleri, bilgileri ve disiplinleri projeler, eğitim, tanıtım ve yayım çalışmaları ile gönüllü olarak sunmaktadır.
Türkiye’deİzlenen Politikalar
Türkiye, özellikle 1960’tan itibaren hızla gelişmekte, sanayileşmekte ve kentleşmektedir. Bu süreç önümüzdeki dönemlerde de hızlanarak devam edecektir. 1992 yılı Haziran ayında Brezilya’nın Rio de Jeneiro kentinde B.M. (BirleşmişMilletler) Çevre ve Gelişme Konferansı yapılmıştır. Konferans sonunda bir eylem planı (Gündem 21) deklare edilmiştir.
Devlet Planlama Müsteşarlığı Gündem 21’in getirdiği yükümlülüklerden biri olan "Türkiye Gündem 21 Ulusal Çevre Eylem Planı’’ çalışmalarına başlamış ve 1996 yılında çalışma tamamlanarak yayınlanmıştır. Bu çalışmanın akabinde Çevre Bakanlığı’nca ‘’Türkiye Ulusal Gündem 21 Hazırlanması ve Uygulanması Projesi’’hazırlanmıştır.
Bütün bu çalışmalara paralel olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Türkiye’de üretilen ve A.B. ülkelerine pazarlanması planlanan tarım ürünlerinin sertifikalandırılması için ‘’Organik Yöntemle Üretilmiş Ürün Yönetmeliği”ni Aralık 1994’te Resmi Gazete’de yayınlamış ve İzmir’de ‘’Ekolojik Tarım Organizasyonu (ETO)’’ kurularak Organik Ürün Sertifikalama hizmetleri Türk ve yabancı ülke firmalarınca verilmeye başlanmıştır.
Türk Standartlar Enstitüsü 19981999 yılı iş programına "Ekolojik Yöntemlerle Üretilmiş Tarım Ürünleri Standardı Hazırlanması’’ faaliyetini koymuş ve bunun için Ekolojik Tarım Ürünleri Hazırlık Standartları Daimi Komitesi’ni kurmuştur. TSE "Ekolojik Yöntemle Üretilmiş Bitkisel Ürünler Standardı”nıyayınlamıştır.
Organik Tarım Organizasyonları, Prensipleri ve Çalışmaları
Başlangıçta tarım topraklarının korunması için başlatılan organik yetiştiricilik, sonradan tüketicilerin sağlıklı beslenmelerine ve devamında da organik ürün yetiştiricilerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına yönelmiştir. Bu nedenle kapsam genişletilmiş ve her yıl ilave edilen yeni kurallarla karmaşık ve içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Bu konudaki en büyük otorite olan IFOAM her yıl yeni ilavelerle yönetmeliğini zenginleştirmektedir.
Ancak bütün bu karmaşanın içinde temel olarak belirlenen kurallar şunlardır;
Toprakİşleme ve Bitki Besleme
Toprak canlılarının hayatiyeti devam ettirilecek (toprak işleme).; Bitkinin topraktan aldığı maddeler dengeli olarak toprağa verilecek (bitki besleme).; Bitki besleme amacıyla toprağa verilen maddelerin, üretim ve tüketim süreçlerinde bitki, hayvan ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olmayacak, Kullanılma mecburiyeti olan tarımsal savaş preparatları doğal preparatlar olacak ve kullanıldığı zararlı dışındaki canlılar üzerinde zararlı olmayacak, Organik tarım işletmesinin sahibi ve çalışanlarının hakları ve kazançları, asgari düzeyde insan hakları ve yaşam standardından aşağı düzeyde olmayacak, Organik olarak üretilen ürünlerin, sertifika ve etiketi olacak.
Bu koşulların en dikkat çekeni "e” maddesidir. Organik işletme çalışanı temel hak ve özgürlüklerden yararlanma konusunda koruma altına alınmaktadır.
Dünyada Sürdürülebilir Tarım Hareketinin Başlaması,
Doğuşu ve Gelişmesi
Sürdürülebilir Tarım kavramı, Organik Tarım kavramından yaklaşık 60 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Çıkış nedeni; organik tarımın katı kurallarından biraz kaçınmak ve üreticilerin bazı kimyasalları kullanmalarına olanak vermek üzere, tarımsal üretimi toprağın verimliliğini artırarak devam ettirebilmektir.
Toplam Kalite Kontrol Standardı
Bu amaçla merkezi Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Dünya Sürdürülebilir Tarım Birliği, toprak işlemeden başlayarak, doğal toprak ıslah maddeleri, kültürel bitkilerinin birlikte ekimi, münavebe, doğal maddelerle bitki besleme ve doğal preparatlarla tarımsal savaşım mecbur kaldıkça da kontrollü kimyasal maddelerle besleme ve savaşım tekniklerini geliştirmişlerdir. Sadece nihai tüketim ürünü için değil, üretimin her aşamasında kalite ve kontrol sistemi ile sanayi üretimindeki ‘’Toplam Kalite Kontrol Standardı’’nın uygulamasına çalışılmaktadır.
Başlangıcı1950 yılı olan sürdürülebilir tarım hareketi, özellikle Amerika kıtası ve okyanus ülkelerinde yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Bugün 100’den fazla ülkede birliğe bağlı araştırma enstitüleri ve üye üreticiler, sürdürülebilir tarım teknikleri, birbirleri ile uyumlu bitki yetiştiriciliği, toprak işleme teknikleri ve doğal ilaçlar konusunda bilgilerini, açılmış olan bir internet sayfasında, paylaşmaktadırlar.
Her sene değişik ülkelerde toplanan sürdürülebilir tarım uzman ve yetiştiricileri bu toplantılarda teknik ve ilaç bilgilerini paylaşarak yeni uygulama tekniklerini geliştirmektedir. Aylık ve yıllık olarak çıkardıkları bültenlerle de bu bilgilerin yayımını yapmaktadırlar.
Sürdürülebilir Tarım Organizasyonları, Prensipleri ve Çalışmaları:
Dünyada sürdürülebilir tarım hareketi, tıpkı organik tarım hareketinde olduğu gibi sivil toplum kuruluşları tarafından teknikler bu örgütlerce belirlenmekte ve üye sivil toplum kuruluşlarına bildirilmektedir. Bu kurallar organik tarım ku­rallarında olduğu gibi katı ve zorunlu değildir. Seçim ta­mamen üreticinin tercihine bırakılmaktadır. Bunun sonucu olarak sürdürülebilir ve iyi tarım teknikleri ile yetiştirilmiş gıdalarda herhangi bir sertifikasyon veya etiketleme mec­buriyeti getirilmiştir. Bu tür bir etiketlenmenin mecburi ol­ması nedeniyle de, sertifikasyon ve denetim firmaları oluş­turulmuştur.
Sürdürülebilir tarım prensiplerine baktığımızda da bunun sebebini açıkça görmekteyiz. Sürdürülebilir tarımın bütün dünyada kabul görmüş usul, ilke ve prensip­leri;
a. Doğal kaynaklar orijinal biçimi ile korunacak ve olabildiğince geliştirilecek,
b. Kullanılan girdiler doğaya, çevreye, tarım alanlarına ve tüketiciye zarar vermeye­cek, mutlaka ve mümkün olduğu kadar yenilenebilir kaynaklar kullanılacak,
c. Sürdürülebilir tarım işletmesi, kendi girdilerini kendi iş­letmesi içinde, münavebeye uygun olarak; En uygun, ekonomik ve asgari maliyetle “ucuz” üretecek,
d. Hayvancılık ve bitkisel üretim birbirlerine girdi temin edebilecek dengede olacak, hayvancılık atıkları, bitkisel üretimde girdi, bitkisel üretim atıklarıhayvancılığın girdi­si olacak ve bu şekilde “sürdürülebilir” dönüşüm sağlanacak.
e.İşletme dışa bağımlı olmadan ve doğal kaynaklarını azaltmadan, bilâkis, doğal imkân ve kaynaklarını arttırıp geliştirerek üretimini, ekonomik boyutta sürdürebilecek,
f. Ancak, gerektiğinde ve sadece zorunlu hallerde işletme, kontrollü olarak kimyasal girdi kul­lanabilecek; Fakat bu kullanımın nihai kullanıcı (tüketici) üzerinde olumsuz etki, genetik bozukluk ve muhtelif hastalıklara neden olmamasına dikkat edilecek.
Bu prensiplerin temeli tarımsal üretimin; doğal kaynakla­rı olan Toprak, Su ve Bio çeşitliliğin korunarak, işletmenin ekonomik olarak sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır.
***
(*) Yararlanılan kaynaklar :
1) M. Aşkın SÜRMELİ, Ziraat Yüksek Mühendisi, Bolu SYDD Başkanı
2) Dr. Muzaffer BUMİN, Ziraat Yüksek Mühendisi, STD Başkan Yardımcısı.