14 Nisan 2015 Salı

TÜRKİYE TARIMINDA NELER OLUYOR?

TÜRKİYE TARIMINDA NELER OLUYOR?
 Dr. Müh. Ahmet Uhri (aynı zamanda arkeolog) Türkiye arkeolojisinin GAP Projesi ile yeni bir hamle yaptığını ve bununla "yaşam başlangıcı" nın Anadolu toprakları olduğunun kanıtlandığını kaydediyor. İlk buğday Urfa / Karacadağ'da, zeytinse Mardin / Derik'de bulunuyor. Bununla kalmıyor, Hitit'lerin bu Anadolu topraklarında 200 çeşit ekmek ürettiğini Metro'nun yayınladığı Hitit Mutfağı'ndan öğreniyoruz. Dr Uhri'nin saptamasıyla, İngiltere'de tarım yeni öğrenilirken, Mezopotamya'da devlet(ler) kurulmuştu... Hal böyle de olsa, 1453'de Fatih'in İstanbul'u fethettiği akşam sofrasında domates ve patates yoktu.
Bunlar, 2 noktayı söylememize olanak tanıyor:
1-Anadolu bereketi bir çok ürüne ilk çıkış yeri olmuştur. Ancak tuzlanma vb.  durumlar, bu toprak bereketinin tersine dönerek erezyon ve verimsizliğin günümüzdeki nedenini oluşturmuştur. Toprak bir sonsuz verici değildir.
2-Fatih'in Sofrası, bize her ürünün her yerde eklilp biçilemeyeceğini, tarımda bir coğrafi sınırlama olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye'de tarımı iktidar -2012 verileriyle - 62 milyar $'lık hasılasıyla Avrupa'nın en büyük ve dünyada 7.nci büyük üretici olarak takdim ediyor.  188 ülkeye 1.663 ürün cinsinden oluşan 16 milyar lık bir ihracat gerçekleştiriliyor.  2023 hedefi 50 milyar $.  Halen ithalatın ihracatı karşılama oranı %101 ve bununla ülke" kendi kendine yeterli ülke" konumunda. Siyasi erk tarımda 3 teşvik aracı uyguluyor:
1- Ürüne prim desteği.
2- Arzı kısıtlı ürünlerin ithalatı.
3- Ürün arzını çoğaltmak için hem ürüne hem de mekanizasyona subvansiyonlu tarımsal faiz uygulaması.
Siyaset erkinin ana muhalefet oluşumu -resmi parti yayın organlarından alıntılıyarak - tarım için 5 düzenleme öngörüyor:
1-Tarım serbest piyasa koşullarına bırakılmayacak, yanı sıra arzı kısıtlı ürünlerde üretim arttırılıp kendi kendimize yeterlilik sağlanacak.
2-Kooperatif örgütlenmesi tüm üreticileri kapsar hale getirilecek, bu kuruluşlara tümden vergi bağışıklığı tanınacak.
3-Destekleme politikası yeniden düzenlenecek.  Destek öncelikle örgütlü üreticiye verilecek.
4-Vadeli işlem borsaları sistemi geliştirilip, çiftçi ürününü değer fiyatla satacak.
5-Hedef fiyat ve Müdahale Fiyatı ilkesiyle, ürünlerde fark ödeme sistemi uygulanacak.
TÜSİAD'ın 2000-2010 döneminde tarım için 2 perspektif çalışması yaptırdığını görüyoruz. Bununla 10 yıllık bir uygulama takviminde 9 politika aracı benimseniyor. Bunlar, Çıktı Fiyatı Destekleri, Girdi Fiyatı Destekleri, Kurumsal Destek, Yatırımlar, Ar-Ge yatırımları, Doğrudan Destekler, Piyasada Gelişim Desteği ve Sınır Önlemleri olarak sıralanıyor. Yanı sıra 21 alt araç var. Dikkat çekici olan, 10 yıl kesintisiz destek uygulanması öngörülen tarımsal Ar- Ge yatırımları içinde, fidan ve tohum yetiştiriciliği desteğinin yer almaması dikkat çekici. Girdiler başlığında da, ürün hasılasını arttıracak temel etken olan tohum ve fidan dağıtımı yok. Türkiye tarımı önünde en önemli çıkmaz olan "tarımsal alan parçalanması" ve "arazi toplulaştırılması "adına bir şey öngörülmüyor. Farklı bir örgütlenme konusu olan ve "kurumsal destekler" içinde yer alan kooperatifler için öngörülen destek süresi 10 yıl içinde sadece 6 yıl. Bu veriler, sivil toplumun örgütlerinin, piyasa için ürün üretemeyen geçimlik kesim gerçeğinin çok dışında durduğunu bize anlatıyor.
Türkiye tarımında darboğazlar şu noktalarda yaşanıyor:
1- Yasayla öngörülen" asgari 2 hektar tarımsal alan zorunluluğu" parçalanmayı önlemiyor, muvazaayı kurumsallaştırıyor. 1926 tarihli Medeni Kanun(MK) 597 maddesiyle" mirasda talibine tahsis" hükmünü ve 598. maddeyle taliplerin çokluğu halinde "hakime tahsis hakkında karar verme" yetkisi tanırken, 2001'deki 4721 sayılı MK düzenlemesi"talibine tahsis " hükmüyle yetiniyor ve işletmelerin yeterli toprağı olmaması durumunda bu hakemliği Tarım Bakanlığına bırakıyor. Bu düzenlemenin yetersizlği anlaşılınca, 2005'eki 5403 sayılı MK'da Değişiklik Yapan Yasa'nın 4. Maddesiyle"asgari tarım arazisi 2 hektardan küçük olarak belirlenemez "hükmü benimsiyor. Sonuçta yargıcın takdir yetkisi bile ortadan kalkıyor ve üretici, mirası için muvazzalı işlemlere başvuruyor. Toprak yapısında parçalanma hızlanıyor ve bu konuda tüm siyasi partilerin -bu yasaları çıkarmış olarak- oydaşması var.
2- Toplulaştırma konusu altyapı hizmetleriyle birlikte yürütülmüyor. Yer yer - Konya gibi - başarılı örnekler bir yana olay toprak bütünleşmesi sağlayacak bir konum göstermiyor. Çiftçi Kayıt Sistemi uygulanamıyor, kayda giren üretici oranı sadece %21.
3-"Türkiye'nin gerçekleştirmekte olduğu en büyük rüyası"olarak nitelenen GAP Projesi sekteye uğradı! Hedeflerden büyük sapma var. Gap Master Planı, 1988-2003 döneminde 32 baraj yapımıyla 1.8 milyon he alkanın sulamaya açılmasını öngörüyordu. 2015 itibariyle tamamlanan baraj sayısı 16'da kaldı ve Master Planı'nın öngördüğü "Yavaş Gelime Alternatifi" bile hayata geçmedi. Sulamaya açılan alan 250 bin hektarla sınırlı kaldı ve sulama projelerinin sadece %23'ü işletmeye alındı. 2008 -2012 dönemi için geçerli olan GAP Eylem Planı ise daha çok bir sanayi projesi olarak çalıştı, 14 OSB ve 7 havalimanı kuruldu. 2014-8 dönemi için geçerli olacak GAP Eylem Planı ise henüz açıklanmadı. 2015 Yatırım Programı'nda GAP Bölgesi içinde yürütülen 13 proje içinde bir sulama projesi yok.
4-Su yönetimi, su birliklerinde demokratik bir yapının olmaması nedeniyle adil işlemiyor ve yerindelik ilkesi gerçekleştirilmiyor. Yeraltı sularının kullanımında (vahşi sulama) herhangi bir yasal engelleme yapılmıyor, sular tükeniyor. Verimli ovaların tamamında çoraklaşma ve tuzlanma hali var. Iğdır Ovası'nda tuzluluk oranı %80'e ulaştı. Aras nehri 8 Ph en yüksek Ph riskini"taşıyor. Aras nehrinin bu konumu tüm sulamayı etkiliyor. Su açmazını gidermeyi hedefleyen Doğu Iğdır Sulama Projesi (1983) 26.000 hektar alanda sulama öngörürken, sadece 2.000 hektar sulamaya açıldı. Proje kaynakları kamulaştırma bedeline ödendi.  Ünlü"Iğdır Pamuğu" 35.000 tondan sıfırlandı. Ilısu ve Cizre Barajları'nın finansmanında 1990'damn bu yana bir olumlu gelişme yaşanmıyor.
5-Planlamak bir yana, hiç bir biçimde üretim öngörüsü yok. Bu nedenle ürün açığı / ürün fazlası ancak ürün pazara çıktığı yıl anlaşılıyor.
6-Türkiye şekerdeki arz açığı nedeniyle dış pazara bağımlı hale geldi, üretime kota koyan 2002 tarihli Şeker Yasası ve buna bağlı çıkarılan yönetmeliklerin iptali gerekiyor. Muş Şeker Fabrikası 2008'de özelleşme (Öİ) kapsamına alındı, 3 ihale açıldı, sonuç alınmadı ama fabrika el'an Öİ'elinde ve hiç bir yenileme yatırımı yapılmıyor. Doğu Anadolu'da varolan 7 fabrikanın 3'ü kapalı durumda. 76.000 hektar ile Türkiye'nin 4 büyük ovası olan Muş'da 1991'de başlayan Alparskan 1 Barahı enerj barajına dönüştürüldü, şimdi bu nedenle Alparslan 2 Barajı projelendirildi. Danıştay'ın "nişasta baz oranlarını" iptal etmesi sonrası, ülkenin şeker açığı yaşaması kaçınılmaz hale geldi.
7-Çiftçi eğitimi yapılamıyor, iş kursçuluk olarak anlaşılıyor.
8- Hayvancılık teşviki "optimum işletme" kuralına göre değil, küçük işletmeye dönük yapılıyor ( İşletmenin net karlılığı için 5.000 büyük baş hayvan gerekiyor. 1.000 baş altı hayvancılıkta zarar edilmesi kaçınılmaz) Kasım 2014'de toplanan Kırmızı Et Çalıştayı'nın "5-10 ya da 10-20 baş aile işletmelerinin sayıları azalmış olup, bunların sürdürülebilirliği için besicilik küçük ve orta ölçekli işletmelerde teşvik edilmelidir" kararını benimsemesi, bu yanlışta ısrarlı olunduğunu anlatıyor. Oysa "Siz 25 koyuna, 50 koyun kendine ve 100 koyun eve bakar" atadeyişinden esinlenme, sorunun ölçek yakalamak olduğu gözardı ediliyor. Buna bağlı olarak meraların kullanım sorunu çözülmedikçe "et sorunu, bir ot sorunudur" diyen saptama da kilim altına süpürülmüş olarak kalıyor.
9-Traktör dışındaki mekanizasyon teşviki çok anlamlı ve hedefli uygulanmıyor. TARSİM sigorta desteği eksik ve tüm ürün üretme sürecini kapsamıyor. İhtisas gümrüklerinin azlığı nedeniyle ülkeye GDO'lu ürün ithali önlenemiyor. İlaç kullanımı satış işi tümüyle bayilik sistemine terk edildiğinden ve denetim olmadığından, bilinçsiz ve aşırı ilaç tüketimi, "fazla ürün yetiştirme" adına adeta özendiriliyor. Kamu kesimi islahçı ya da verimli tür yetiştiriciliğinden hemen hemen çekilmiş durumda. Ürünün ilk basamağı olan tohum ve fide konusu tümüyle piyasaya ve fiyat mekanizmasına terk edildiği görülüyor.
10-Genç nüfus köylerden "kaçıyor", bu nedenle tarımda iş gücü açığı "büyük sorun" durumunda ve sayısı 1.9 milyon olan Suriye'li sığınmacılar "can simidi" olarak algılanıyor.