17 Ekim 2014 Cuma

DÜNYA GIDA GÜNÜ; 2014 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker Açıklaması

DÜNYA GIDA GÜNÜ 2014
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker Açıklaması
"Türkiye'nin gıda güvenliği problemi yok, vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz" "Tarımsal üretim hasılamızı 23 milyar dolardan 62 milyar dolara kadar çıkardık" "Her yıl israf edilen 1,3 milyar ton gıdanın yarısı bile 900.MİLYON insanın açlığını giderebilir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Türkiye'nin gıda güvenliği problemi olmadığını belirterek, "Vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz" dedi.
Türkiye Gıda İşverenleri Sendikası'nın (TÜGİS) düzenlediği "Dünya Gıda Günü" etkinliğinde konuşan Eker, gıda güvenliği, gıda ve tarım politikalarıyla gıda israfına ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Modern insanın tüketimi temel gelişmişlik göstergesi olarak kabul ettiğini, dünyanın israfı ve tahribatı engelleyen yeni bir düşünce sistemine ihtiyaç duyduğunu belirten Eker, eskiden insanların kendileri ve yakınları için üretim yaptıklarını, ihtiyaca dönük üretim modelinde israf da rekabet de gelir artışı da olmadığını anlattı.
Eker, "İnsanlık olarak biz, üretimi artıralım, başka pazarlara da mal satalım dediğimizden bu yana işin içine başka şeyler girmeye başladı. İşin içine maliyet giriyor, regülasyon giriyor, rekabet giriyor, doğal kaynakların tüketilmesi ve tahrip edilmesi giriyor maalesef. İşte bu da dünyadaki yaman çelişkinin bir  boyutu…" dedi.
Artan dünya nüfusu karşısında gıda tüketimindeki adaletsiz makasın kapatılması gerektiğini vurgulayan Eker, israfa karşı bütüncül ve kararlı bir mücadelenin gerekliliğine işaret etti. Obezite ve israfın önüne geçilmesi gerektiğini yineleyen Eker, "2050 yılında ortalama 9 milyar insan olacak dünyada, bunları doyurmamız için üretim ve verimliliğin artırılması lazım, bu doğru ama her yıl israf edilen 1 milyar 300 milyon ton gıdanın yarısı bile bu aç olan 900 bin insanı zaten doyurur" diye konuştu.
Siyasi istikrarı olmayan ülkelerin küresel krizlerde açlık tehdidiyle karşı karşıya kalabildiğini, bu noktada aile çiftçiliğinin bir çeşit sigorta görevi üstlendiğini belirten Bakan Eker, şöyle devam etti:
"Aile çiftçiliği hatırlanması gereken bir konu. Üretim, dağıtım ve fiyatlar modern tekniklerle yapılıyorsa dışarıya, spekülasyona çok açık hale geliyor. Üretim alt yapısı olan aileler kendileri ve yakın çevresi için üretmeye devam etsinler, bizler bu sistemi destekleyelim, besleyelim. Kırsalda yaşayan milyarlarca insanın aile çiftçiliği aslında bir sigortadır. Dünya tarımının sigortası küçük aile işletmeleridir. Biz bu sigortayı yeterince geliştirebilirsek, dünya gıda güvenliğini de güvence altına almış oluruz."
"Avrupa ülkeleri içerisinde tarımsal üretim hasılasında 4. sıradaydık, 1. sıraya çıktık"
Bakanlığın tarımda sulama için çiftçiyi desteklemeyi sürdürdüğünü belirten Eker, şunları kaydetti:
Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi çerçevesinde damla sulama sistemleri için yüzde 50 hibe sağladık. 81 vilayette başlattık bunu. Şu anda ise 4 bin 733 tane projeyi hayata geçirdik. Bunlar küçük ve orta boylu işletmeler. Yani aile çiftçiliğini biz aynı zamanda aile işletmeciliğine çeviriyoruz."
AK Parti hükümetleri idareyi devraldığında Türkiye'nin tarımsal üretim hasılasının  23 milyar dolar olduğunu hatırlatan Eker, "Şimdi tarımsal üretim hasılamızı 23 milyar dolardan 62 milyar dolara kadar çıkardık. O dönemde Avrupa ülkeleri içerisinde tarımsal üretim hasılası bakımından 4. sıradaydık, 1. sıraya çıktık. Fransa'yı, İspanya'yı geride bıraktık. Onlar da hasılalarını 30 milyar dolarlar düzeyinden 40 milyar dolara çıkarabildi. Ama biz daha yüksek bir verimlilik hızıyla daha iyi bir noktaya taşıdık" bilgisini verdi.
Bakan Eker, Türkiye'nin gıda üretimi konusunda dünyaya nazaran çok iyi bir noktada olduğuna dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin gıda güvenliği problemi yok, vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz. Bizim kendimizle alakalı çok şükür bir sorunumuz yok. Ama bunun teminat altına alınması, küresel gıda problemine daha fazla katkı sağlamak açısından bizim yapacak çok işimiz var. Hem kendi modelimizi yaygınlaştırmak, hem sürdürülebilir bir sistem tesis etmek hem de gerçekte yeni bir tasavvurla modern dünyayı ve modern insanın kaygılarını da içine alacak şekilde, onlara da karşılık gelecek şekilde tasavvurumuzu ortaya koyuyoruz."
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji ise açlığa karşı dünya genelinde verilen mücadelenin başarıya ulaşması için siyasi kararlılık gerektiğini söyledi. Tarımda aile çiftçiliğinin FAO tarafından 2014 teması olarak belirlendiğini anlatan Shoji, "Dünya üzerindeki 570 milyon çiftliğin 500 milyonu aileler tarafından işletiliyor. Aile çiftçiliğine verilen destekler, dünyada değişen güvenlik kaygıları ışığında yeniden gözden geçirilmelidir" ifadelerini kullandı.
Ayrıca Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden gelen başarılı 3 kadın çiftçiye de Bakan Eker plaket takdim etti. 
***
Türkiye Gıda İşverenleri Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş: “Kooperatifçilik dünyadaki açlığa çare olabilir”
Sayın Bakanım, Sayın Valim,
Sayın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilcisi,
Seçkin Konuklar,
Medyanın Değerli Temsilcileri,
Sevgili Genç Gıdacılar,
Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) tarafından düzenlenen, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye temsilciliği katkılarıyla gerçekleştirilen toplantıya hoş geldiniz.
Sizleri şahsım ve temsil ettiğim TÜGİS Yönetim Kurulu adına saygı ile selamlıyorum. Ankara’dan teşrifleri nedeniyle; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker ve Değerli Bürokratlarına, FAO Türkiye Temsilcisi Sayın Mustapha Sinaceur ve ekibine ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Dünya Gıda Günü her yıl 16 Ekim tarihinde, eş zamanlı olarak dünyanın belli başlı merkezlerinde düzenleniyor. FAO’nun Roma’daki Merkezi tarafından belirlenen bir tema üzerinde yoğunlaşılarak, dünyadaki açlık ve aç insanlar konusunda farkındalık oluşturulmaya, dünya kamuoyunun dikkati çekmeye çalışılıyor.
Gıda güvenliği, yaygın anlayışla üretimin tüketimi karşılama oranı veya yurt içinde kendine yeterlilik oranı olarak yorumlansa da esasında insanların sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri için onların beslenme gereksinimi ve tercihlerine uygun, yeterli, sağlıklı ve besleyici gıdaya her zaman fiziksel, sosyal ve ekonomik olarak ulaşabilme durumudur. Günümüzde gıda güvenliğinin dört boyutu tanımlanmaktadır. Bunlar gıdanın bulunabilirliği, gıdanın erişilebilirliği, gıdanın kalite ve güvenilirliği ve ilk üç boyutun sürdürülebilirliği.
Bugün dünyadaki aç insan sayısı 1 milyar civarındadır. Hatırlanacağı üzere 1996 yılında Roma’da yapılan, Devlet ve Hükümet Bakanlarının katıldığı ilk “Dünya Gıda Zirvesi”nde dünya açlık çeken insan sayısının 2015 yılına kadar yarıya indirilmesi, o zamanki sayıya göre 420 milyona indirilmesi hedef olarak benimsenmişti. Acıdır ki geçen on beş yılda dünyadaki aç insan sayısında 2.5 kat artış olmuştur.
Geçen yıllarda yaşanan kuraklık, gıda krizi olarak adlandırılan tarım ürünü fiyatlarındaki artışlar ve hatta uygulanan biyoyakıt politikaları açlığın artışına neden olarak sıralanabilir. Ancak bunların üzerinde günümüzde yükselen bir faktör daha var ki, yüksek kâr hırsıyla hareket eden spekülatif sıcak para ve tekelci zihniyet. Bundan da zararlı çıkan üreticiler ile dünyanın yoksul ülkeleri.
FAO tarafından bu yıl “Tarımsal Kooperatifler Dünyayı Beslemenin Anahtarıdır” şeklinde bir tema belirlemiştir. Tekelleşen dünya emtia tedarik zincirinin tarımsal kooperatifler marifetiyle kırılabileceği, yerelleşmenin sağlayacağı fayda ile beslenmede anahtar rolü üstlenecebileceği tezi gittikçe önem kazanır ve benimsenir olmuştur.
Dünyada 90’lı yılların başlangıcından itibaren ekonomik, sosyal yaşam ve kamu yönetimi anlayışlarındaki değişimlerin sonucu, devletlerin bu alanlardaki rollerini azaltmaya, idari, politik ve ekonomik yapılarının serbestleştirilmesiyle, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçmeye yöneldiklerini görüyoruz.
Bu gelişmeler ışığında, kamusal otoritenin boşaltıldığı alanlarda etkin bir rol üstlenecek, toplumun ekonomik ve sosyal gereksinimlerine en iyi biçimde cevap verebilecek oluşumlara olan ihtiyaç sürekli artmıştır. Gelişmiş bir çok ülkede, kendi kendine yeten ve sorumluluk yüklenen ekonomik dayanışma örgütleri örneğin kooperatifler bu boşluğu büyük ölçüde doldurulmuşlardır.
Kooperatif tanımını, ülkemizdeki 1163 sayılı, 24.4.1969 tarihli kooperatifler kanununda 2004 yılında yapılan değişiklik sonrası yer alan şekliyle sizlerle paylaşmak istiyorum;
“Tüzel kişiliğe haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir”.
Son dönemlerde uluslararası kuruluşlar ve bölgesel entegrasyonlar “Devletlerin kooperatiflere olan yaklaşımları”nı tekrar gözden geçirmelerini sağlayacak çalışmaları gündeme getirmiş, yapılan çalışmalara hız ve önem kazandırmışlardır.
Bu konuda Birleşmiş Milletler (BM) dünyadaki 1 milyarı aşkın sayıdaki aç insanın durumuna çare üretmek adına, kooperatiflerin özelikle yoksullukla mücadeledeki ve sürdürülebilir sosyal ve ekonomik kalkınmadaki rollerine dikkat çekmekte ve esas olarak devletlerden kooperatifçilik için elverişli bir ortam ve alt yapı hazırlanmasını talep etmektedir.
Bu kapsamda BM Genel Kurulu’nun 64.dönem çalışmaları çerçevesinde alınan 18 Aralık 2009 tarih ve 64/136 sayılı karar ile 2012 yılı “Uluslararası Kooperatifler Yılı” olarak ilan edilmiştir. 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı sloganı “Kooperatif İşletmeler daha iyi bir dünya kurar” şeklinde belirlenmiştir.
BM’nin 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı” ilan etmesinin amacı; kooperatifler hakkında farkındalık oluşturmak, kooperatif işletme modelinin ekonomik ve sosyal kalkınmada oynadığı temel rolün tanınması, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların ekonomik ve sosyal kalkınmalarında kooperatiflere tam katılım sağlamalarının desteklenmesi ve özellikle kooperatiflerin yoksullukla mücadelede aktif rol alması anlamına gelmektedir.
BM’lerin bu genel yaklaşımı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından özgünleştirilerek Dünya Gıda Günü için ana tema olarak “Tarım Kooperatifleri, Dünyayı Beslemenin Anahtarıdır” şeklinde belirlenmiştir.
Tüm bu gelişmeler, ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle değişen Türkiye ve Dünya koşulları gözetilerek, ülkemiz kooperatifçiliğinin ideal yönde geliştirilmesi hedefi çerçevesinde, kamunun ve diğer aktörlerin rollerinin iyi bir şekilde tanımlanması ve alınabilecek tedbirlerin tespiti bakımından “Yeni bir planlama sürecine” ihtiyaç duyulmuştur.
Bu kapsamda, kooperatifçilik alanına yönelik; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, Türk Kooperatifçilik Kurumu ve Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) Türkiye Temsilciliği paydaşlığında ilgili kurum ve kuruluşların katkıları da alınarak “Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi” hazırlanmıştır.
Halen yürürlükte olan 1982 T.C. Anayasası’nda, kooperatifçiliğin geliştirilmesi en üst düzeyde benimsenmiş, anayasamızın 171.maddesi devlete, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak öncelikle üretimin artırılması ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alma görevini vermiştir.
Anayasanın bu açık hükmüne karşın kooperatifçiliğimiz nerede diye bir soru sorabiliriz;
BM tahminine göre dünya genelinde 750.000’den fazla kooperatif bulunmaktadır. Ülkemizdeki kooperatif sayısı ise 84.000 civarındadır. Bu durum göstermektedir ki, dünyadaki kooperatiflerin % 10’nundan fazlası ülkemizde bulunmaktadır. Fakat ortak sayısı açısından değerlendirme yapıldığında, dünya genelinde 800 milyon kooperatif ortağının % 1’lik kısmı yani 8 milyonu ülkemize aittir.
Dolayısıyla, ülkemiz kooperatifçiliğinin genel karakteristiği, az ortaklı bir kooperatif yapısının hakim olmasıdır. Bu nedenle kooperatifçiliğin esas amacı olan; ölçek ekonomisi, işbirliği ve sinerji etkisi bakımından ülkemiz, az ortaklı kooperatif yapısı ile dünya uygulamalarının oldukça gerisindedir.
Öte yandan ortaya koydukları faaliyet sonuçları bakımından Avrupa’da kooperatiflerin Pazar payları oldukça yüksektir. Örneğin Hollanda’da kooperatiflerin tarım pazarındaki payı % 90, Yeni Zelanda’da süt ve süt ihracat piyasasının % 95’i, et piyasasının % 70’i, tarımsal üretimin % 50’si, gübre piyasasının % 70’i, Norveç’te süt kooperatifleri süt ürünleri üretiminin % 99’nu karşılamaktadır. Türkiye’de bu oran kooperatiflerin uzun süreli geçmişine rağmen, halen % 2’ler düzeyindedir.
Aslında bu sonuç üzücü olmasına rağmen pek de şaşırtıcı değildir. Hazırlanan “Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi’nin Çerçevesi (Vizyon, Genel Amaç ve Hedefler) bölümü geçmişte yaşanan bu olumsuzlukları açıkça yansıtıyor ve olumsuzlukların ortadan kaldırılmasına yönelik hedefler vaaz ediyor.
TÜRKİYE KOOPERATİFÇİLİK VİZYONU
“Ortakların ve toplumun gözünde, en güvenilir ve verimli ekonomik girişimciler niteliğini kazanmış bir kooperatifçilik yapılanmasına ulaşmak”.
Yaşanmışlıkları ifade eden dikkat çekici anahtar sözcükler : Güvenilir ve verimli.
GENEL AMAÇ
“Kooperatifçiliğe daha elverişli bir ortam oluşturmak; toplumdaki olumsuz kooperatifçilik imajını değiştirmek ve sektöre güveni artırmak; verimsiz ve etkin olmayan uygulamaları ortadan kaldırmak, sürdürülebilirlik, rekabet edebilirlik ve yenilikçiliği sağlamak; kooperatiflerin ekonomik kalkınmaya ve gelirin daha adil paylaşımına olan katkılarını artırmaktadır”.
Yaşanmışları ifade eden dikkat çekici anahtar sözcükler : Olumsuz imaj ve güven, verimsiz ve etkin olmayan uygulamalar, daha adil paylaşım.
STRATEJİK HEDEFLER
Kamu teşkilatlanması ile kooperatiflere hizmet sunuş biçiminin yenilenmesi,
Eğitim, bilgilendirme ve Ar-Ge faaliyetleri geliştirilmesi,
Kooperatifler arası işbirliği olanaklarının artırılması,
Sermaye yapısı ile kredi ve finansmana erişim imkanlarının güçlendirilmesi,
İç ve dış denetim sistemlerinin değiştirilmesi,
Kurumsal ve profesyonel yönetim kapasitesinin artırılması,
Mevzuat yapısının, uluslararası esaslara ve ihtiyaca göre geliştirilmesi.
Özet olarak; dünyada kooperatifler büyük halk kesimlerine hitap etmekte, ekonomilerde önemli aktörler olarak yer almakta ve istihdama sürekli olarak katkı sağlamaktadır denilebilir.
Ülkemizde ise ekonomik ve sosyal hayata olan katkıları istatistiki verilerin yetersizliği nedeniyle tam bilinmemekle birlikte; Pankobirlik, Marmarabirlik, Trakyabirlik, Karadenizbirlik, Gülbirlik vb. gibi bazı tarımsal kooperatifler dışındaki kooperatiflerin etkinliklerinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizdeki kooperatiflerin ekonomik ve sosyal fonksiyonlar yönünden katkılarının böylesine düşük düzeyde olması ciddi bir sorun olarak görülmelidir.
BM’lerin 2012 yılına ilişkin hedefleriyle, hazırlanan “Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi’nde öngörülen hedeflerin büyük ölçüde örtüşüyor olması, kooperatifçilik konusunda ülkemizde yaşanacak değişimin en önemli güvence kaynağını oluşturacaktır.
Türkiye kooperatifçilikle ilgili yanlış ezberlerini süratle değiştirerek, özellikle tarım sektöründe ve tarımsal sanayide kooperatifçiliği kalkınma hamlesine bir kaldıraç olarak görmeli, kooperatifçiliğin sinerjisinden yararlanmalıdır.
Sözlerimi sonlandırmadan önce bugünkü toplantı akışı içinde yer alan öğleden sonra gerçekleştirilecek panellerimize dikkat çekmek istiyorum.
Birinci panelde, FAO’nun belirlediği tema “Tarımsal Kooperatifler Dünyayı Beslemenin Anahtarıdır” konunun uzmanlarınca her yönüyle tartışılacaktır.
İkinci panel ise, TÜGİS’in üniversite gençliğine verdiği önem ve desteğin bir göstergesi. Beş ayrı üniversitemizin Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencileri güncel bir konuyu tartışacaklar, “Gıda ve Yemin Resmi Kontrol Sonuçlarının Şeffaflık kapsamında kamuoyuna duyurulmasının gıda sanayine etkileri”. Ülkemizin ve gıda sanayinin geleceğini emanet edeceğimiz bu gençlere lütfen onları dinleyerek destek verelim.