DÜNYA GIDA GÜNÜ 2014
"Türkiye'nin
gıda güvenliği problemi yok, vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon
turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz"
"Tarımsal üretim hasılamızı 23 milyar dolardan 62 milyar dolara kadar
çıkardık" "Her yıl israf edilen 1,3 milyar ton gıdanın yarısı bile
900.MİLYON insanın açlığını giderebilir.
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Türkiye'nin gıda güvenliği problemi
olmadığını belirterek, "Vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon
turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz"
dedi.
Türkiye
Gıda İşverenleri Sendikası'nın (TÜGİS) düzenlediği "Dünya Gıda
Günü" etkinliğinde konuşan Eker, gıda güvenliği, gıda ve tarım
politikalarıyla gıda israfına ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Modern
insanın tüketimi temel gelişmişlik göstergesi olarak kabul ettiğini, dünyanın
israfı ve tahribatı engelleyen yeni bir düşünce sistemine ihtiyaç duyduğunu belirten
Eker, eskiden insanların kendileri ve yakınları için üretim yaptıklarını,
ihtiyaca dönük üretim modelinde israf da rekabet de gelir artışı da
olmadığını anlattı.
Eker,
"İnsanlık olarak biz, üretimi artıralım, başka pazarlara da mal satalım
dediğimizden bu yana işin içine başka şeyler girmeye başladı. İşin içine
maliyet giriyor, regülasyon giriyor, rekabet giriyor, doğal kaynakların
tüketilmesi ve tahrip edilmesi giriyor maalesef. İşte bu da dünyadaki yaman
çelişkinin bir boyutu…" dedi.
Artan
dünya nüfusu karşısında gıda tüketimindeki adaletsiz makasın kapatılması
gerektiğini vurgulayan Eker, israfa karşı bütüncül ve kararlı bir mücadelenin
gerekliliğine işaret etti. Obezite ve israfın önüne geçilmesi gerektiğini
yineleyen Eker, "2050 yılında ortalama 9 milyar insan olacak dünyada,
bunları doyurmamız için üretim ve verimliliğin artırılması lazım, bu doğru ama
her yıl israf edilen 1 milyar 300 milyon ton gıdanın yarısı bile bu aç olan 900
bin insanı zaten doyurur" diye konuştu.
Siyasi
istikrarı olmayan ülkelerin küresel krizlerde açlık tehdidiyle karşı karşıya
kalabildiğini, bu noktada aile çiftçiliğinin bir çeşit sigorta görevi
üstlendiğini belirten Bakan Eker, şöyle devam etti:
"Aile
çiftçiliği hatırlanması gereken bir konu. Üretim, dağıtım ve fiyatlar modern
tekniklerle yapılıyorsa dışarıya, spekülasyona çok açık hale
geliyor. Üretim alt yapısı olan aileler kendileri ve yakın çevresi için
üretmeye devam etsinler, bizler bu sistemi destekleyelim,
besleyelim. Kırsalda yaşayan milyarlarca insanın aile çiftçiliği aslında
bir sigortadır. Dünya tarımının sigortası küçük aile işletmeleridir. Biz bu
sigortayı yeterince geliştirebilirsek, dünya gıda güvenliğini de güvence altına
almış oluruz."
"Avrupa
ülkeleri içerisinde tarımsal üretim hasılasında 4. sıradaydık, 1. sıraya
çıktık"
Bakanlığın
tarımda sulama için çiftçiyi desteklemeyi sürdürdüğünü belirten Eker, şunları
kaydetti:
Kırsal
kalkınma yatırımlarının desteklenmesi çerçevesinde damla sulama sistemleri için
yüzde 50 hibe sağladık. 81 vilayette başlattık bunu. Şu anda ise 4 bin 733 tane
projeyi hayata geçirdik. Bunlar küçük ve orta boylu işletmeler. Yani aile
çiftçiliğini biz aynı zamanda aile işletmeciliğine çeviriyoruz."
AK Parti
hükümetleri idareyi devraldığında Türkiye'nin tarımsal üretim hasılasının
23 milyar dolar olduğunu hatırlatan Eker, "Şimdi tarımsal üretim
hasılamızı 23 milyar dolardan 62 milyar dolara kadar çıkardık. O dönemde Avrupa
ülkeleri içerisinde tarımsal üretim hasılası bakımından 4. sıradaydık, 1.
sıraya çıktık. Fransa'yı, İspanya'yı geride bıraktık. Onlar da hasılalarını 30
milyar dolarlar düzeyinden 40 milyar dolara çıkarabildi. Ama biz daha yüksek
bir verimlilik hızıyla daha iyi bir noktaya taşıdık" bilgisini verdi.
Bakan
Eker, Türkiye'nin gıda üretimi konusunda dünyaya nazaran çok iyi bir noktada
olduğuna dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin
gıda güvenliği problemi yok, vatandaşımızın tamamını besliyoruz, 35 milyon
turisti besliyoruz, tarım ve gıdada 18 milyar dolar da ihracat yapıyoruz. Bizim
kendimizle alakalı çok şükür bir sorunumuz yok. Ama bunun teminat altına
alınması, küresel gıda problemine daha fazla katkı sağlamak açısından bizim
yapacak çok işimiz var. Hem kendi modelimizi yaygınlaştırmak, hem
sürdürülebilir bir sistem tesis etmek hem de gerçekte yeni bir tasavvurla
modern dünyayı ve modern insanın kaygılarını da içine alacak şekilde, onlara da
karşılık gelecek şekilde tasavvurumuzu ortaya koyuyoruz."
Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji
ise açlığa karşı dünya genelinde verilen mücadelenin başarıya ulaşması
için siyasi kararlılık gerektiğini söyledi. Tarımda aile çiftçiliğinin FAO
tarafından 2014 teması olarak belirlendiğini anlatan Shoji, "Dünya
üzerindeki 570 milyon çiftliğin 500 milyonu aileler tarafından işletiliyor.
Aile çiftçiliğine verilen destekler, dünyada değişen güvenlik kaygıları
ışığında yeniden gözden geçirilmelidir" ifadelerini kullandı.
Ayrıca
Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden gelen başarılı 3 kadın çiftçiye de Bakan Eker
plaket takdim etti.
***
Türkiye Gıda İşverenleri Sendikası Başkanı
Necdet Buzbaş: “Kooperatifçilik dünyadaki açlığa çare olabilir”
Sayın
Bakanım, Sayın Valim,
Sayın
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilcisi,
Seçkin
Konuklar,
Medyanın
Değerli Temsilcileri,
Sevgili
Genç Gıdacılar,
Türkiye
Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) tarafından düzenlenen, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
Türkiye temsilciliği katkılarıyla gerçekleştirilen toplantıya hoş geldiniz.
Sizleri
şahsım ve temsil ettiğim TÜGİS Yönetim Kurulu adına saygı ile selamlıyorum.
Ankara’dan teşrifleri nedeniyle; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker ve Değerli Bürokratlarına, FAO Türkiye Temsilcisi Sayın Mustapha
Sinaceur ve ekibine ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Dünya Gıda
Günü her yıl 16 Ekim tarihinde, eş zamanlı olarak dünyanın belli başlı
merkezlerinde düzenleniyor. FAO’nun Roma’daki Merkezi tarafından belirlenen bir
tema üzerinde yoğunlaşılarak, dünyadaki açlık ve aç insanlar konusunda
farkındalık oluşturulmaya, dünya kamuoyunun dikkati çekmeye çalışılıyor.
Gıda
güvenliği, yaygın anlayışla üretimin tüketimi karşılama oranı veya yurt içinde
kendine yeterlilik oranı olarak yorumlansa da esasında insanların sağlıklı bir
yaşam sürdürmeleri için onların beslenme gereksinimi ve tercihlerine uygun,
yeterli, sağlıklı ve besleyici gıdaya her zaman fiziksel, sosyal ve ekonomik
olarak ulaşabilme durumudur. Günümüzde gıda güvenliğinin dört boyutu
tanımlanmaktadır. Bunlar gıdanın bulunabilirliği, gıdanın erişilebilirliği,
gıdanın kalite ve güvenilirliği ve ilk üç boyutun sürdürülebilirliği.
Bugün
dünyadaki aç insan sayısı 1 milyar civarındadır. Hatırlanacağı üzere 1996
yılında Roma’da yapılan, Devlet ve Hükümet Bakanlarının katıldığı ilk “Dünya
Gıda Zirvesi”nde dünya açlık çeken insan sayısının 2015 yılına kadar yarıya
indirilmesi, o zamanki sayıya göre 420 milyona indirilmesi hedef olarak
benimsenmişti. Acıdır ki geçen on beş yılda dünyadaki aç insan sayısında 2.5
kat artış olmuştur.
Geçen
yıllarda yaşanan kuraklık, gıda krizi olarak adlandırılan tarım ürünü
fiyatlarındaki artışlar ve hatta uygulanan biyoyakıt politikaları açlığın
artışına neden olarak sıralanabilir. Ancak bunların üzerinde günümüzde yükselen
bir faktör daha var ki, yüksek kâr hırsıyla hareket eden spekülatif sıcak para
ve tekelci zihniyet. Bundan da zararlı çıkan üreticiler ile dünyanın yoksul
ülkeleri.
FAO
tarafından bu yıl “Tarımsal Kooperatifler Dünyayı Beslemenin Anahtarıdır”
şeklinde bir tema belirlemiştir. Tekelleşen dünya emtia tedarik zincirinin
tarımsal kooperatifler marifetiyle kırılabileceği, yerelleşmenin sağlayacağı
fayda ile beslenmede anahtar rolü üstlenecebileceği tezi gittikçe önem kazanır
ve benimsenir olmuştur.
Dünyada
90’lı yılların başlangıcından itibaren ekonomik, sosyal yaşam ve kamu yönetimi
anlayışlarındaki değişimlerin sonucu, devletlerin bu alanlardaki rollerini
azaltmaya, idari, politik ve ekonomik yapılarının serbestleştirilmesiyle,
planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçmeye yöneldiklerini görüyoruz.
Bu
gelişmeler ışığında, kamusal otoritenin boşaltıldığı alanlarda etkin bir rol
üstlenecek, toplumun ekonomik ve sosyal gereksinimlerine en iyi biçimde cevap
verebilecek oluşumlara olan ihtiyaç sürekli artmıştır. Gelişmiş bir çok ülkede,
kendi kendine yeten ve sorumluluk yüklenen ekonomik dayanışma örgütleri örneğin
kooperatifler bu boşluğu büyük ölçüde doldurulmuşlardır.
Kooperatif
tanımını, ülkemizdeki 1163 sayılı, 24.4.1969 tarihli kooperatifler kanununda
2004 yılında yapılan değişiklik sonrası yer alan şekliyle sizlerle paylaşmak
istiyorum;
“Tüzel
kişiliğe haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve
özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla
karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla
gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli
ortaklıklara kooperatif denir”.
Son
dönemlerde uluslararası kuruluşlar ve bölgesel entegrasyonlar “Devletlerin
kooperatiflere olan yaklaşımları”nı tekrar gözden geçirmelerini sağlayacak
çalışmaları gündeme getirmiş, yapılan çalışmalara hız ve önem
kazandırmışlardır.
Bu konuda
Birleşmiş Milletler (BM) dünyadaki 1 milyarı aşkın sayıdaki aç insanın durumuna
çare üretmek adına, kooperatiflerin özelikle yoksullukla mücadeledeki ve
sürdürülebilir sosyal ve ekonomik kalkınmadaki rollerine dikkat çekmekte ve
esas olarak devletlerden kooperatifçilik için elverişli bir ortam ve alt yapı
hazırlanmasını talep etmektedir.
Bu
kapsamda BM Genel Kurulu’nun 64.dönem çalışmaları çerçevesinde alınan 18 Aralık
2009 tarih ve 64/136 sayılı karar ile 2012 yılı “Uluslararası Kooperatifler
Yılı” olarak ilan edilmiştir. 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı sloganı
“Kooperatif İşletmeler daha iyi bir dünya kurar” şeklinde belirlenmiştir.
BM’nin
2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı” ilan etmesinin amacı;
kooperatifler hakkında farkındalık oluşturmak, kooperatif işletme modelinin
ekonomik ve sosyal kalkınmada oynadığı temel rolün tanınması, hem gelişmiş hem
de gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların ekonomik ve sosyal
kalkınmalarında kooperatiflere tam katılım sağlamalarının desteklenmesi ve
özellikle kooperatiflerin yoksullukla mücadelede aktif rol alması anlamına gelmektedir.
BM’lerin
bu genel yaklaşımı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından
özgünleştirilerek Dünya Gıda Günü için ana tema olarak “Tarım Kooperatifleri,
Dünyayı Beslemenin Anahtarıdır” şeklinde belirlenmiştir.
Tüm bu
gelişmeler, ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle değişen Türkiye
ve Dünya koşulları gözetilerek, ülkemiz kooperatifçiliğinin ideal yönde
geliştirilmesi hedefi çerçevesinde, kamunun ve diğer aktörlerin rollerinin iyi
bir şekilde tanımlanması ve alınabilecek tedbirlerin tespiti bakımından “Yeni
bir planlama sürecine” ihtiyaç duyulmuştur.
Bu
kapsamda, kooperatifçilik alanına yönelik; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye Milli
Kooperatifler Birliği, Türk Kooperatifçilik Kurumu ve Alman Kooperatifleri
Konfederasyonu (DGRV) Türkiye Temsilciliği paydaşlığında ilgili kurum ve
kuruluşların katkıları da alınarak “Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi”
hazırlanmıştır.
Halen
yürürlükte olan 1982 T.C. Anayasası’nda, kooperatifçiliğin geliştirilmesi en
üst düzeyde benimsenmiş, anayasamızın 171.maddesi devlete, milli ekonominin
yararlarını dikkate alarak öncelikle üretimin artırılması ve tüketicinin
korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alma
görevini vermiştir.
Anayasanın
bu açık hükmüne karşın kooperatifçiliğimiz nerede diye bir soru sorabiliriz;
BM
tahminine göre dünya genelinde 750.000’den fazla kooperatif bulunmaktadır.
Ülkemizdeki kooperatif sayısı ise 84.000 civarındadır. Bu durum göstermektedir
ki, dünyadaki kooperatiflerin % 10’nundan fazlası ülkemizde bulunmaktadır.
Fakat ortak sayısı açısından değerlendirme yapıldığında, dünya genelinde 800
milyon kooperatif ortağının % 1’lik kısmı yani 8 milyonu ülkemize aittir.
Dolayısıyla,
ülkemiz kooperatifçiliğinin genel karakteristiği, az ortaklı bir kooperatif
yapısının hakim olmasıdır. Bu nedenle kooperatifçiliğin esas amacı olan; ölçek
ekonomisi, işbirliği ve sinerji etkisi bakımından ülkemiz, az ortaklı
kooperatif yapısı ile dünya uygulamalarının oldukça gerisindedir.
Öte yandan
ortaya koydukları faaliyet sonuçları bakımından Avrupa’da kooperatiflerin Pazar
payları oldukça yüksektir. Örneğin Hollanda’da kooperatiflerin tarım
pazarındaki payı % 90, Yeni Zelanda’da süt ve süt ihracat piyasasının % 95’i,
et piyasasının % 70’i, tarımsal üretimin % 50’si, gübre piyasasının % 70’i,
Norveç’te süt kooperatifleri süt ürünleri üretiminin % 99’nu karşılamaktadır.
Türkiye’de bu oran kooperatiflerin uzun süreli geçmişine rağmen, halen % 2’ler
düzeyindedir.
Aslında bu
sonuç üzücü olmasına rağmen pek de şaşırtıcı değildir. Hazırlanan “Türkiye
Kooperatifçilik Strateji Belgesi’nin Çerçevesi (Vizyon, Genel Amaç ve Hedefler)
bölümü geçmişte yaşanan bu olumsuzlukları açıkça yansıtıyor ve olumsuzlukların
ortadan kaldırılmasına yönelik hedefler vaaz ediyor.
TÜRKİYE KOOPERATİFÇİLİK VİZYONU
“Ortakların
ve toplumun gözünde, en güvenilir ve verimli ekonomik girişimciler niteliğini
kazanmış bir kooperatifçilik yapılanmasına ulaşmak”.
Yaşanmışlıkları
ifade eden dikkat çekici anahtar sözcükler : Güvenilir ve verimli.
GENEL AMAÇ
“Kooperatifçiliğe
daha elverişli bir ortam oluşturmak; toplumdaki olumsuz kooperatifçilik imajını
değiştirmek ve sektöre güveni artırmak; verimsiz ve etkin olmayan uygulamaları
ortadan kaldırmak, sürdürülebilirlik, rekabet edebilirlik ve yenilikçiliği
sağlamak; kooperatiflerin ekonomik kalkınmaya ve gelirin daha adil paylaşımına
olan katkılarını artırmaktadır”.
Yaşanmışları
ifade eden dikkat çekici anahtar sözcükler : Olumsuz imaj ve güven, verimsiz ve
etkin olmayan uygulamalar, daha adil paylaşım.
STRATEJİK HEDEFLER
Kamu
teşkilatlanması ile kooperatiflere hizmet sunuş biçiminin yenilenmesi,
Eğitim,
bilgilendirme ve Ar-Ge faaliyetleri geliştirilmesi,
Kooperatifler
arası işbirliği olanaklarının artırılması,
Sermaye
yapısı ile kredi ve finansmana erişim imkanlarının güçlendirilmesi,
İç ve dış
denetim sistemlerinin değiştirilmesi,
Kurumsal
ve profesyonel yönetim kapasitesinin artırılması,
Mevzuat
yapısının, uluslararası esaslara ve ihtiyaca göre geliştirilmesi.
Özet
olarak; dünyada kooperatifler büyük halk kesimlerine hitap etmekte,
ekonomilerde önemli aktörler olarak yer almakta ve istihdama sürekli olarak
katkı sağlamaktadır denilebilir.
Ülkemizde
ise ekonomik ve sosyal hayata olan katkıları istatistiki verilerin yetersizliği
nedeniyle tam bilinmemekle birlikte; Pankobirlik, Marmarabirlik, Trakyabirlik,
Karadenizbirlik, Gülbirlik vb. gibi bazı tarımsal kooperatifler dışındaki
kooperatiflerin etkinliklerinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizdeki
kooperatiflerin ekonomik ve sosyal fonksiyonlar yönünden katkılarının böylesine
düşük düzeyde olması ciddi bir sorun olarak görülmelidir.
BM’lerin
2012 yılına ilişkin hedefleriyle, hazırlanan “Türkiye Kooperatifçilik Strateji
Belgesi’nde öngörülen hedeflerin büyük ölçüde örtüşüyor olması, kooperatifçilik
konusunda ülkemizde yaşanacak değişimin en önemli güvence kaynağını
oluşturacaktır.
Türkiye
kooperatifçilikle ilgili yanlış ezberlerini süratle değiştirerek, özellikle
tarım sektöründe ve tarımsal sanayide kooperatifçiliği kalkınma hamlesine bir
kaldıraç olarak görmeli, kooperatifçiliğin sinerjisinden yararlanmalıdır.
Sözlerimi
sonlandırmadan önce bugünkü toplantı akışı içinde yer alan öğleden sonra
gerçekleştirilecek panellerimize dikkat çekmek istiyorum.
Birinci
panelde, FAO’nun belirlediği tema “Tarımsal Kooperatifler Dünyayı Beslemenin
Anahtarıdır” konunun uzmanlarınca her yönüyle tartışılacaktır.
İkinci
panel ise, TÜGİS’in üniversite gençliğine verdiği önem ve desteğin bir
göstergesi. Beş ayrı üniversitemizin Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencileri
güncel bir konuyu tartışacaklar, “Gıda ve Yemin Resmi Kontrol Sonuçlarının
Şeffaflık kapsamında kamuoyuna duyurulmasının gıda sanayine etkileri”.
Ülkemizin ve gıda sanayinin geleceğini emanet edeceğimiz bu gençlere lütfen
onları dinleyerek destek verelim.