|
STD, SUSTAINABLE "ECOLOGICAL AGRICULTURE AND THE ENVIRONMENT" ASSOCIATION
23 Şubat 2011 Çarşamba
Tarım Mumyaları: Çin Tezlerini Sarsan 3 Bin Yıllık Dolan Güzeli Uygur Türklerinin Yeni İdolü
ÇEVRE FELAKETİ YAŞANIYOR
Mustafa Nevruz SINACI (*)
"Dünya, elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş enerjisi peşinde…"
"Dünya, elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş enerjisi peşinde…"
Uluslararası Geochange Kurulu ve Ülkeler Deprem Kestirme Ağı Başkanı Prof. Dr. Elchin Khalilov “Yerkürede oluşacak olağanüstü değişimler” konulu raporunda, 2011 yılında sel, fırtına ve tornadoların yanı sıra, deprem ve yanardağ patlamalarında da artış olacağını belirterek, “2011 yılı dünyanın sismik ve volkanik aktivitesinin doruğa ulaşacağı bir yıl” dedi. Nitekim, Geçen yıl Avrupa da hava trafiğini felç eden Eyjafjallajokull Yanardağının ev sahibi İzlanda’da Bardarbunga isimli büyük volkan da patlama eşiğindeymiş (10.02.2011-Milliyet)
Ayrıca, geçen yıl ülkemizde Trakya, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde, bu yıl da Bodrumda yaşanan, yine Avustralya’da büyük zararlara yol açan sel felâketlerinin, bizlere doğamızın son uyarıları olarak algılanmasını isterim. Bunun sonucu, ülkemizde özellikle önümüzdeki dönemde olası sel felâketlerine karşı gereken önlemlerin alınmasını halkımızdan, STK kuruluşlarından, tüm yerel yönetimlerden ve ilgili bakanlıklardan isteyelim!...
Ne yazık ki güzel ülkemizde siyasi yaşam gündemi, ya dinsel ya da etnik milliyetçiliğe dayalı hale geldi. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde çevre kirliliğine karşı duyarlı bir siyaset ve siyasi güç söz konusu değil. Oysaki dünyanın ve bölgemizin gündeminde çok acil olan birçok çevresel konu ve proje beklemekte.. Özellikle çevre kirliliği için alınması gereken önlemler gecikirse, çözümler zorlaşacaktır. Örneğin; Tuzlayı çürük yumurta ve yanık yumurta kokusu sardı. Tuzlada yaşan çevre kirliliğine dikkati çekmek için toplanan 20.000 imza TBMM ye sunuldu. Dericiler Organize sanayi bölgesine ait krom, sülfür, boya ve ağır metal içeren atıksuların arıtılmadan Umur deresine deşarj edildiği belirtiliyor (19.11.2010-Milliyet)
Ermenistan’daki eski model Medzamor nükleer santralından radyasyon sızmaları olduğu iddiası üzerine Iğdır, Ağrı, Muş, Tunceli, Hakkari ve Şırnak’ta 100 yerde ölçümler yapılıyor (25.01.2011-Milliyet). Ukrayna’da patlayan Çernobil nükleer santralının feci sonuçlarını lütfen hatırlayın ve Doğu bölgesindeki vatandaşlarımızın yaşamını ve sağlığını tehdit edecek bu riske karşı uyanık olalım.
Ülkemizde de, Mersin-Akkuyu’da Ruslar tarafından yapılacak nükleer santralın dünyada bir ilk olacağını ve 2007 de çıkardığımız yasada, kurulacak santralın kuracak şirketin ait olduğu ülkede 5 yıl denenmiş olması şartına uymadığı ortaya çıktı. (11.07.2010-Cumhuriyet)
Konya’nın Çeltik ilçesi Küçükhasan beldesindeki Akgöl, 1970’lerde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından tarla açılmak amacıyla kurutuldu. Şimdi Türk-Alman bakanlıklarının işbirliği ile yeniden hayata döndürülüyor (10.2.2011-Cumhuriyet),
Konya’da obruk alarmı: Konya da son iki yılda 10 ayrı bölgede yeni obruklar oluştu. Böylece obruk sayısı 100’e yükseldi. Yanlış sulama yüzünden açılan ve yeraltı suyunu tüketen 5500 artezyen kuyusunun ancak 935 tanesinin ruhsatlı. (02.01.2011-Haberkonya) Sakarya Belediye Başkanı hakkında, Marmaray çalışmalarında çıkarılan 4.000 kamyon hafriyatı, Sapanca gölüne döktürdüğü iddiasıyla dava açıldı. (18.01.2011-Milliyet)
Zeytinin canına ot tıkayacaklar:
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılmasına dair yönetmelikte değişiklik yapılarak zeytinlik alanların üzerinde elektrik üretim tesisleri, madencilik, petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik girişimler yapılmasına imkân vermek için taslak yasa hazırladı. (27.01.2011-Cumhuriyet)
Sağlığımız açısından büyük risk taşıyan Nişasta bazlı şeker (NBŞ) Avrupa ülkelerinde yasaklanırken, bizde kotası arttırıldı (09.02.2011- Cumhuriyet). NBŞ ye karşı tüm dünyada tercih edilen Şeker pancarında, ülkemiz dünyanın en büyük 4. üreticisi. Bu üretimle ülkemizde tarım işçilerine umut olan ve işsizliğe çare sayılan şeker pancarının işlendiği şeker fabrikalarımız da ne yazık ki özelleştiriliyor.
Hatırlatma: “Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır” Mustafa K. ATATÜRK
***
ÇEVRE FELÂKETLERİ VE ÖZELLEŞTİRME
Mustafa Nevruz SINACI
Maçahel’de düğün var!
Geçen yıl olası çevre felaketleri için gereken önlemleri düşünmeden özelleştirme yüksek kurulu onayı ile satılan onlarca HES’ler için çevreye duyarlı vatandaşlar iptal davaları açtılar. Özellikle Rize bölgesinde birçok HES satışı için iptal kararı çıktı (09.02.2011-Cumhuriyet)
Yine Trabzon da üzerine 7 adet HES kurulacak olan Galyan dere havzasının tutsak hale geleceği belirtiliyor (07.02.2011-Cumhuriyet). Bu santrallerin yaratacağı çevre kirliliğinin ekosistemi tehdit ettiği ve içme sularının kalitelerinin tartışıldığı JMO toplantısında 10 yıl sürecek inşaat çalışmalarında pek çok kirleticinin suya karışacağı ifade edildi.
Güzel ülkemizde alınan maden arama izni ile binlerce dönümlük orman arazimiz ve yüz binlerce ağacımız katlediliyor. Son 4 yılda verilen maden ruhsat sayısı 45.000’e çıkarken, Türkiye’mizin üçte birlik alanı yabancılara tahsis edilmiş oldu (12.06.2010-Cumhuriyet). 1923-2004 arası verilmiş ve yaşayan yaklaşık 1500 ruhsat varken, Mayıs-2004 de yürürlüğe giren yasal düzenleme ile 4 yılda 43.500 ruhsat verilmiş!..
Ne yazık ki ülkemizde her seçim döneminde Orman affı çıkar ve birçok işgalci bu aftan yararlanır. Şimdi de 2B düzenlemesi ile sadece İstanbul’da 77.000 dönüm orman arazisi talana açılmış oluyor (06.02.2011-Cumhuriyet). 2B arazilerinin yasa çıkartılarak satılmasının Anayasanın 169 ve 170. Maddelerine aykırı olduğu ve konunun Anayasa Mahkemesine taşınması halinde daha önce 5 kez iptal kararı veren yargının bu satışları da iptal edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Yukarıda sayılan çevresel tehlikeler dışında, güzel işlerde oluyor.
Kırmızı telefon harekete geçirdi. Tarım Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Greenpeace’in başlattığı Kırmızı telefon eylemi sonunda harekete geçti. Greenpeace Akdeniz kampanyası ile yavru balık avının durdurulması için imza veren 272.000 kişi ve 5000 SMS ile 2070 arama sonuç vermiş (11.02.2011-Cumhuriyet) Yapılan yanlış özelleştirmeler sonucu faaliyeti neredeyse sona erdirilen EBK yeniden harekete geçirildi. 17 büyük kentimizde halkımıza ucuz, sağlıklı ve hijyenik et ve et ürünlerini franchising sistemi ile satmak için 100 adet mağaza açıyor. (11.02.2011-Milliyet) Yerli tohum elden ele gezmeye başladı. Yerli tohum satışının Tohum Yasası ile yasaklanması ardından üreticiler, yüzyıllardır uyguladıkları yöntemle sakladıkları tohumları paylaştı. Seferihisar da düzenlenen Yarımada Tohum Takas Şenliğinde yerli üretimin önemine vurgu yapıldı. (06.02.2011-Cumhuriyet) Çöpten elektrik: Ekolojik enerji 8 yıl önce Kemerburgaz’da kurduğu TUBİTAK destekli merkezde tüm atıkları gazlaştırarak çöpten elektrik üretmeyi başardı. (09.02.2011-Cumhuriyet)
Tüm dünyanın yaşamsal açıdan korunması için gereken önlemlerin alınması sorunu sadece ülkemizde değil her ülkede ele alınmalıdır. Bunun için de geleceğin kentlerinin otomobilsiz ve çevreci olması gerekmektedir. Nitekim İngiliz Daily Mail gazetesi de kentleri kökten değiştirecek çevre korumalı projeleri uygulayan dünya ülkelerini yazdı. Londra, Tokyo ve Tayvan gibi kentlerde daha ekolojik bir yaşama geçilmesi ve daha az enerji tüketilmesi için güneş ve rüzgar enerjisinden faydalanılacağı, trafikteki araç sayısının düşürüleceği belirtildi (09.02.2011-Milliyet). Darısı başımıza diyerek, ülkemizde elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş enerjisinden yararlanacak kurum ve kuruluşlarımızı hep birlikte destekleyelim. Umarım yukarıda sıralamaya çalıştığım çevre felaketlerine karşı çeşitli önlemleri hep birlikte alırız. Aksi halde dünyanın en güzel ülkesinin doğal yaşam olanaklarını göz göre göre kaybedeceğiz.
NOT: Japonya ve Kızılhaç, 1999 depreminin ardından Yalovada bir hastane yaptırdı. Amaç depremzedelere psikolojik destek verebilmekti. Ancak yapımı 7 yıl önce biten hastane bir türlü hizmete açılamadı. Modern cihazlarla donatılan hastane binası geçen sürede yıprandı ve yağmalandı. Şimdi binanın okula çevrilmesi isteniyor ama bürokratik engeller varmış.
(*) Referanslar ve kaynak: Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
(**) Bu makaleler, 20 ve 21 Şubat 2011 tarihli (Ulusal) ANAYURT Gazetesi'nden alınmıştır. 21 Şubat 2011 Pazartesi
IZMIR TARIM GRUBU TARIM TEMSİLCİLERİ PARLAMENTOYA KAMPANYASI SON GELİŞMELER
Tarım ve tarımsal sanayide faaliyet gösteren 37 sektör temsilcisinin bir araya gelerek kurduğu, bu alanda Türkiye'nin ilk ve tek sivil toplum girişimi olan İzmir Tarım Grubu (İTG), gerek bugüne kadar gerçekleştirdiği etkinlik ve uygulamaya koyacağı projeler, gerekse takınmış olduğu gerçekçi tutum ve davranışları ile sektörde öncü konumunu sürdürüyor.
Nitekim kısa bir süre önce başlatmış olduğumuz "Tarım Temsilcileri Parlamentoya; Tarımcılar Meclise" kampanyamıza ülke çapında gösterilen ilgi artarak devam etmektedir. Daha önce de açıkladığımız üzere, hedefimiz Türkiye'de 100, İzmir'de ise 10 sektör temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girmesidir.
İzmir’de 2 Şubat 2011’de sivil toplum örgütlerinin geniş katılımı ile gerçekleştirilen basın toplantısı sonrası İTG, başta medya kuruluşları olmak üzere bütün kamuoyunu bilgilendirme ve söz konusu çalışmaya destek isteme faaliyetlerini artan bir tempo ile sürdürmektedir.
İzmir Tarım Grubu (İTG), Ankara ve İstanbul turlarından sonra, İzmir Valisi Sayın Cahit Kıraç ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’nu ziyaret etmiş, kampanyaya desteklerini almıştır. Grup son olarak da Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi İzmir İl Merkezlerini ziyaret ederek, temaslarda bulunmuştur.
CHP VE MHP İZMİR İL BAŞKANLARINDAN “TARIMCILAR MECLİSE” KAMPANYASINA AÇIK DESTEK
Grup üyeleri önce MHP İl Başkanı Hasan Ali Türkaslan, daha sonra ise CHP İl Başkanı Tacettin Bayır ile görüşerek, İTG'nin son dönemde hızlanan etkinlikleri ile ilgili bilgi vermiş ve "Tarım Temsilcileri Parlamentoya / Tarımcılar Meclise" kampanyasına destek istemişlerdir. Yapılan görüşmelerde gerek Sayın Hasan Ali Türkaslan ve gerekse Sayın Tacettin Bayır, dünyada ve Türkiye'de tarım sektörünün gittikçe artan stratejik önemi hakkında geniş bilgi sahibi olduklarını, ayrıca kendi partilerinin de tarıma büyük değer verdiğini ifade etmişler, son olarak da İzmir Tarım Grubu'nun kuruluşuyla birlikte sektörel farkındalığın yükseldiğini ve önümüzdeki genel seçimde İzmir'den seçilecek milletvekilleri arasında tarım sektörünü gerçekten bilen, temsil yeteneği olan adaylara seçilebilecek sıralarda yer verilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını söylemişlerdir.
İzmir Tarım Grubu olarak, değerli MHP ve CHP İzmir İl Başkanlarına gösterdikleri yakın ilgiden dolayı teşekkür ediyoruz.
İZMİR TARIM GRUBU’NUN AÇIKLANMIŞ BİR ADAY ADAYI BULUNMAMAKTADIR
Bu süreçte, tarım ve tarıma dayalı sanayiden çok sayıda kişinin aday adayı olarak cesaretle ortaya çıkıp, tarım sektörünü temsilen Parlamento’ya seçilebilmek için büyük bir mücadele içine gireceğine yürekten inanıyoruz. Dolayısıyla şimdiden bütün adaylara başarılar diliyoruz, ancak şu anda İzmir Tarım Grubu olarak kimseyi aday göstermiş değiliz. Sektör ve camia tarafından merakla beklendiğini bildiğimiz grubumuzun aday destekleme açıklamasını uygun bir zamanda yapmayı umuyoruz. Bu çerçevede çalışmalarımız büyük bir titizlikle sürdürülmektedir. Değerli kamuoyunun dikkatine sunarız.
Sumer Tömek Bayındır
İzmir Tarım Grubu (İTG) Başkanı
www.izmirtarimgrubu.org
www.tarimonemlidir.org
19 Şubat 2011 Cumartesi
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM YÖNTEMLERİ VE BİR ÇİFTÇİ ÖRNEĞİ Son yıllarda küresel ısınmayla birlikte çevre kirliliğinin artması, yanlış ve bilinçsiz uygulamalarla toprakların elden çıkarılması, bio çeşitliliğin azalması ve gelecek nesillere bozulmamış toprakların bırakılması gerekliliği sürdürülebilir tarımın önemini bir kat daha artırmıştır. Buradan yola çıkarak sürdürülebilir teknikleri başarıyla uygulayan Amerika’nın Pensilvenya Eyaleti Lancaster şehrindeki bir çiftçinin başarılarını sizlere aktararak “sürdürülebilir tarım” hakkında bilgi paylaşımında bulunmak istiyorum. Yazımızın kahramanı Steve Groff isimli önder bir çiftçi. Steve Groff sahip olduğu topraklarda çiftçilik yapan üçüncü nesil bir çiftçi. Çiftliğinde eşi ve çocukları da üretime aktif olarak katılmaktadır. Groff ve ailesi domates, balkabağı, süt mısırı, silajlık mısır, soya fasulyesi, buğday ve bazı yem bitkilerini yetiştirmektedir. Arazisinin büyüklüğü yaklaşık 800 dönüm. Çiftliğinde aynı zamanda et üretimine yönelik sığır yetiştiriciliği de yapmaktadır. Tarlaları eğimi %3 ile %17 arasında değişen tepelik alanlarda bulunmaktadır. Çiftçinin işlemesiz tarıma geçmesinin en büyük nedeni, her yıl tonlarca toprağının erozyonla beraber elinden kayıp gitmense dur demek ve sahip olduğu toprakları kendisinden sonraki nesillere verimli bir şekilde aktarmaktır. Bu amaçla 1980’lerin başında tarlalarını sürmekten vazgeçmeye başlamış, sonraları toprağı korumanın diğer bir yolu olan örtü bitkisi (yem bitkileri gibi bitki çeşitlerinin para kazanmak veya yem elde etmek amacıyla değil sadece toprağın yüzeyinde örtü tabakası oluşturarak onu korumak amacıyla ekilmesi) kullanımına geçmiş ve verimliliği artırmak için de etkili münavebeler uygulamaya başlamıştır. Bazı tarlalarına neredeyse 30 senedir ekme haricinde hiçbir toprak işleme aleti girmemiştir. Pensilvanya’daki üniversite ve araştırma enstitüleri tarafından yürütülen çeşitli araştırma projelerinde yer almış, “ABD Sürdürülebilir Tarım Araştırma ve Eğitim Programı (SARE)” na katılarak sürdürülebilir çiftçi öğreticisi seçilmiştir. Steve Groff gerçekleştirdiği başarılı tarım faaliyetleri nedeniyle 1998’de “Temiz Su Kaynakları Ödülü” ve Lancaster Şehri Koruma Bölgesi Ödülü”, 1999 da “Sıfır İşlemeli Tarım Buluşçusu Ödülü”, 2001’de de “Pensilvanya Sürdürülebilir Tarım Önderliği Ödülü” nü kazanmıştır. Şimdi de tarla günleri düzenlemek, yayım ve eğitim projeleri hazırlamak, konferans, sempozyum ve toplantılara katılmak suretiyle ülke ve dünya çapında tecrübelerini çiftçilere aktarmaktadır. Steve Groff, topraklarında işlemesiz tarım (toprağı ekim haricinde hiç işlememek, sıfır işleme) yapmak, örtü bitkisi kullanmak ve etkin münavebe uygulamak suretiyle, tarlalarındaki erozyonu önlemiş, toprak yapısı ve besin madde içeriğinin iyileşmesini sağlamıştır. Yabancı ot ilacı (herbisit), böcek ilacı (pestisit) ve yapay gübre gibi girdilerde önemli oranda tasarruf sağlamış, yetiştirdiği ürünlerin verimini de artırmıştır. Üstelik bunları gerçekleştirirken de toprak işlemesinden doğan masrafları azaltmış, çevre kirliliğini önlemiş, kaliteli ürün hasat etmiş ve daha da önemlisi kendisinden sonra aynı topraklarda çiftçilik yapacaklara tükenmemiş bir toprak bırakmıştır. Steve Groff kendi tarım sistemini “Daimi Örtü Bitkisiyle Yetiştiricilik Sistemi” olarak tanımlamaktadır. Bu sistemde toprak hiçbir zaman boş bırakılmamakta ve kesinlikle sürülmemektedir. Sistemin üç ana öğesini sıfır işleme, örtü bitkisi ve etkin münavebe oluşturmaktadır. Bu öğelerin tek başına istenilen başarıyı sağlamadığı, ancak kombine bir şekilde kullanılmasıyla başarının tam sağlanabileceğini söyleyen Pensilvenyalı çiftçi, karlılığın artırılması, toprak ve su kalitesinin iyileştirilerek korunması, pestisit kullanımının azaltılması için bunların şart olduğunu vurgulamaktadır. Sistem, toprakta sürekli bitki örtüsünün bulundurulması sayesinde erozyonun önlenmesi, biyolojik canlılığının sürdürülmesi, yabancı ot ve zararlıların baskılanması, yavaş yavaş çürüme yoluyla toprağa besin maddesi sağlanması, azotu bağlayabilen bitkilerin örtü bitkisi olarak seçilmesiyle havadan toprağa azot bağlanması esasına dayanmaktadır. Bütün sebze ve tahıl çeşitleri örtü bitkilerinin oluşturduğu canlı maçlın (malç: ürünün kalitesi ve miktarını arttırmak, erkenciliği sağlamak için toprak yüzeyinin organik veya inorganik maddelerle örtülerek kaplanması) içine ekilebilmekte ve dikilebilmektedir. Groff, 1980’den beri sürdürülebilir tarımla uğraşıyordu. Toprakları erozyona oldukça açıktı ve her yıl 14 ton toprak ve organik maddeyi erozyonla kaybetmekteydi. O yıl toprağa hiç işlemeden ekim yapabilen bir makineyi kiralayarak küçük bir alana mısır ekti. Bundan 2 yıl sonra da kendi makinesini satın aldı. Groff, birçok çiftçi gibi kendisinin de bu radikal değişikliği yaparken çok da emin olmadığını ve birçok zorluklarla karşılaşacağını önceden tahmin ediyordu: Çiftçi bu sistemde topraklarının organik madde içeriğinin yükseldiğini,. Groff, bu yöntemle ilgilenen çiftçilere, öncelikle küçük alanda denemeye başlamalarını, sistemin her yönünü iyice öğrendikten sonra bunu daha büyük alana yaymalarını öğüt vererek şunları söylüyor: “Çiftçiliği bu şekilde yapmanın birçok tekniği ve yöntemi vardır. Sistemi hemen anlayamayabilir ya da çeşitli zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Ama ikinci senenin sonunda bu zorlukların nasıl üstesinden geleceğinizi öğrenirsiniz. En büyük mesele sistemin niçin ve nasıl çalıştığının bilinmesidir. Bu sistemin başarılı olması iyi yönetim gerektirir. Çiftçilerin topraklarının özelliklerini çok iyi bilmeleri, bu topraklarda ve bulundukları bölge şartlarında yetiştirebilecekleri örtü bitkisi seçimini iyi yapmaları gerekmektedir. Bu iş biraz sabır gerektirir. Birçok yetiştirici kendi topraklarına adapte olmuş örtü bitkilerini tespit edip başarıyla kullanmaktadır”. Steve Groff’un benimsediği ve topraklarına göre en uygun rotasyon (münavebeli ekim sırası) programı: mısır, soya, sebze, mısır + alfalfa. Tarlaya sebze ekilecekse güzün tüylü fiğ ve çavdar tohumları örtü bitkisi olarak ekilmektedir. Baharda örtü bitkisi mekanik olarak silindirlenmekte, ihtiyaç varsa yabancı ot ilacı kullanılmaktadır. Groff örtü bitkisi farklı köklenme hareketlerinin de birbirini tamamladığına inanmakta. Sıfır işlemeli domatesler? Sıfır işlemeli tarım yapmak sebzelerde de mümkün müydü? İlk önceleri bir fikrim yoktu. 1993’te Abdul Baki adlı bir araştırıcı tüylü fiğin içine ekilen domates tarlasında patates böceğinin azaldığını ve erken yanıklığın geciktiğini öğrendim.Daha sonra bir araştırmacıda İlk olarak iki dönümlük bir alana domates dikti ve gerçekten de bir potansiyel olduğunu gördü. İkinci yıl 20 dönümlük bir alanda test ettiğinde, verimin %10 arttığını ve hastalık ve zararlılara daha az rastlandığını tespit etti. 1996’ya kadar 320 dönümlük sebze arazimizin tamamını sıfır işlemeliye çevirdi. Burada tüylü fiğ bize çok başarı sağladığını da öğenmiş olduk. Sürekli örtü bitkisi kullanımı 1990’lı yıllarda tüylü fiğ ve çavdar ekerek daimi örtü bitkisi sistemine tamamen geçti. Domates ve balkabağında büyük başarı sağladık. Her zaman üzerinde durulan nokta sıfır işlemeli uygulamanın tek başına sihirli değnek olmadığı. Başarıda yukarıda bahsedilen 3 ana unsurun da eşit payı vardı. Bu uygulamalarla daha yüksek kar, zenginleştirilmiş toprak kalitesi ve zirai ilaç kullanımının azaltılmasını sağladık ve zirai ilaçların yerine kullanılabilecek yöntemleri uyguladık. Başarının ekonomik açıdan değerlendirmesi İşlemesiz tarımda işlemeli tarıma göre daha düşük olan giderler bizim daha fazla kar elde etmemizi sağlar. Sıfır işlemeli alana domates ekiminden dönüm başına 170 $ tasarruf edilir. Plastik malçı kullanmayarak -çünkü örtü bitkileri canlı malç yerine geçmekteydi- zamandan, işlemlerden ve sarf malzemelerinden hemen hemen dönüm başına 125 $ gelir sağlanır. Verim %10 artar. Üstelik tarlalarda erozyon kontrolü, toprak kalitesi ve organik madde içeriği de iyileştirilmiş olur. Toprak agregat stabilitesi, işlenen tarlalarda %16 iken, 10 yılı aşkın süredir işlenmeyen tarlalarda %67’ye ulaştı. İhtiyaç duyduğumuz pestisit miktarı yarı yarıya azaldı. Fungusit ve insektisit giderleri dönüm başına 50 $ dan 20 $ a düştü. Sistemin çalışması için sık, kalın örtücü bir bitki malçını kullanmamızın şart olduğunu öğrenmiş olduk. Kullanılan örtü bitkileri, patates böceğinin sevmediği bitkiler olduğu için bu zararlıyı baskılamada faydası olmaktadır. Mısır ve soyada yabancı ot ilacı giderleri dönüm başına 6 $’dan 4.5 $’a düştü. Örtü bitkisi uygulaması toprağın besin madde içeriğini artırdığından çavdar/fiğ uygulamasından sonra dönüm başına yaklaşık 6 kg, başına fiğ kullanımından sonra ise yaklaşık 9 kg’lık bir gübre uygulaması yeterli olmuştur. Örtü bitkisini silindirlemek Karışım oranı dönüm başına 3/3.5 kg’lık tüylü fiğ / çavdar karışımıdır. Fiğ tohumu biraz pahalı olduğundan kullanım için gerekli olan tohumu kendinizin üretilmesi ile geri kalanını da satabilirsinizde… Tüylü fiğ/çavdar karışımını Eylül ayından Ekim ayının başlarına kadar, ilk donlardan 1 hafta 10 gün öncesinde bitecek şekilde ekilmelidir. Ekim sırasında genellikle bunu buğday ve süt mısırı izliyor. Çavdarlar 125 cm uzunluğa geldiğinde -yaklaşık olarak Mayıs’ın 10’una denk geliyor- fiğ/çavdar karışımını sığır gübresi ezme aracı ile silindirilmektedir. Mısır saplarını ezip parçalamak için dizayn edilmiş biçme makinesine benzer kesici parçalayıcı bıçakları olan bir makine kullanılmalıdır. Arkada ve önde 4 silindiri ve 8 bıçağı bulunuyor. Kayalıklı topraklarda biraz daha esnek olsun diye modifiye edilebilir. Sarılmaları önlemek için sıyırıcı demirler ilave edilebilir. Son 7 yıldır bu yöntem tamamen denendi. Örtü bitkisinin çok iyi gelişip toprak üzerinde kalın bir tabaka oluşturduğu zamanlarda yabancı ot ilacını hiç kullanmadığı da görülmüştür.. Eğer silindirlemeyi 60-70 cm boyundan önce yapılıyorsa esas ürünün ekiminden 3 gün önce ilaç uygulamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Amerika’da örtü bitkisi kullanan çiftçilerin önderi durumunda olan Steve Groff dur durak tanımıyor. Sürekli değişik bitkileri deneyerek nasıl daha fazla fayda sağlanabileceğini tespit etmeye çalışıyor. Bu denemelerden turp bitkisi üzerinde çok durmuş ve diğer bitkilerle ekim yapmıştır. Elde ettiği sonuç çok memnun edici olmuştur. Steve Groff turp bitkisinin adeta pulluğun toprağı sürerek kabarttığı görevi yerine getirdiğini vurgulamaktadır. Turp bitkisi hiç mazot ve ekipman kullanmadan biyolojik yolla kökleriyle toprakta havalandırma kanalları açmakta, yabancı otları baskılamakta, solucanları cezbeden muhteşem bir bitkidir. Steve Groff organik tarım yapan çiftçilerle karıştırılmaması gerektiğini, kendisinin pestisitlere daha az ihtiyaç gösteren, verimliliğin arttırıldığı sürdürülebilir tarımı yaptığını özellikle belirtmektedir: “Yetiştirdiğiniz ürün ne olursa olsun, temel kavramlar iyi anlaşıldığı ve doğru ekipmanlar kullanıldığı zaman, sıfır işlemeli tarım çok kolaylaşmaktadır. Karlılığınızın artmasının yanında çevreyle barışık bir çiftçilik yapmış oluyorsunuz. En önemlisi sizden sonrakilere kendi bulduğunuzdan daha iyi bir toprak bırakıyorsunuz, bu harika bir şey”. İster Amerika’da ister Türkiye’de olsun. İster çok büyük tarlalarda ister küçük tarlalarda olsun. Bu tecrübelerden çıkarılacak bir ders veya bilgi mutlaka vardır. Aslında yüzyıllardır toprakla didişip duruyoruz. Karnını yarıyoruz kazmayla, sabanla, pullukla. Toprağı kendi başına bıraksanız o yine sizin için çalışır. Bırakın doğa kendi yolunu bulsun. Tüm çiftçi ve araştırmacılarımızın bu tecrübelerden yararlanmaları dileğiyle, |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)